1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Barış dili şart!”
 “Barış dili şart!”

“Barış dili şart!”

YENİDÜZEN’e konuşan uluslararası ilişkiler uzmanları Dr. İlksoy Aslım ile Yrd. Doç. Dr. Nur Köprülü müzakere süreci ve doğalgaz konusunda yaşanan krizi yorumladı

A+A-

Beyza TAÇKİN

Uluslararası ilişkiler uzmanları, Güney Kıbrıs’ın müzakerelerden çekilmesinin ardından, askıya alınan görüşmelerinde her iki toplumun da kendi iradesini ortaya koyarak, çözüm için istekli olmaları gerektiğini vurguladı.

Uzmanlar, toplumların çözüme yakın durmaması halinde dış güçlerin Kıbrıs meselesini ajandanın en üstüne almak gibi bir politikaları olmadığını kaydetti.

“Kıbrıs’ta savaş yoktur. Eğer uluslararası güçler kolaylaştırıcılık pozisyonu yüklenebilirse anlaşma çok kısa bir sürede sağlanabilir” diyen uzmanlar, iki halkın ‘yapay düşmanlıkları’ bir kenara bırakması gerektiğini de ifade etti.

Yakın Doğu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Bölüm Başkanı Yardımcısı Dr. İlksoy Aslım ile Yakın Doğu Enstitü Müdür Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Nur Köprülü, Kıbrıs sorunu ve sekteye uğrayan müzakereler hakkında önemli açıklamalarda bulundu, süreci değerlendirdi.
Aslım ve Köprülü, her iki toplum liderlerinin de kullandıkları dilin barışçıl olmasının önemine dikkat çekerek, doğalgaz sondaj çalışmalarının Kıbrıs sorununun çözümünden önce aşılabileceğine, bu adımın çözüme katkı sağlayabileceğini savundu.


Müzakereler ile ilgili genel değerlendirmelerinizi alabilir miyim?

Nur Köprülü: “Müzakereler, şubat ayından bu yana ortak metin mutabakatı ile başladı. Müzakereler, uyuşmazlıkların barışçıl yollarla çözme yöntemidir. Müzakere sürecinin başlaması, sorunun çözümünde bir umut yarattı.”

İlksoy Aslım: “Müzakereler Kıbrıs Rumları ile Kıbrıs Türkleri arasında ilk kez 1968 yılında Lübnan’da başladı, sonrada Lefkoşa’ya taşındı.1973 yılının sonuna kadar kesintisiz veya zaman zaman kesintili olarak devam etti. Sonrasında Türkiye’nin politika değişikliği ile 1974 yılında Kıbrıs ta ki olaylara kadar ara verildi. 74 yılının sonunda da Kıbrıs ta ki iki bölgelik esasına dayanan bir görüşme başladı. 1975’te Kıbrıs’ın federal bir çözümde buluşulacağı konusunda anlaşılıyor. 1977 de aynı metin ufak tefek değişiklikler ile Denktaş-Kiprianu arasında geçen bir anlaşma ile yeniden somutlaştırılıyor. Ancak ileriki yıllarda 1990’lı yıllara geldiğimizde Türkiye deki siyasal yapılarında son derece uygun olması ile konfederasyona yönelik bir görüşme düşüncesi Kıbrıs Türk tarafında gelişince onun o şekilde olamayacağı ortaya çıktı ve 2003-2004 yıllarında yeni baştan hareketlenen müzakereler şu veya bu şekilde kesintilerle devam eden şekilde yaşanıyor.”

Yaşanan süreçte Güney Kıbrıs’ın müzakerelerden çekilmesi konusunda değerlendirmeleriniz nasıl olur ?

İlksoy Aslım: “Aslında bu biraz güç mücadelesi ile ilgili bir şey.  Türkiye, Kıbrıs’ın çevresinde bulunan doğalgaz kaynaklarından Kıbrıslı Türklerinde pay sahibi olması gerektiğini düşünüyor ve bu yüzden de sondaj araştırması yapmaya başladı. Fakat bu araştırma Kuzey Kıbrıs ile TC arasında yapılan bir anlaşma gereği daha önceden de yapılmıştı.  Şu anda da Türkiye’nin savaş gemileri o bölgede bulunuyor ve Güney Kıbrıs bu durumu bir tehdit olarak görüyor. Aslında uluslar arası kamuoyuna veya uluslar arası topluma baktığınız zaman burada Kıbrıs Cumhuriyeti’ni daha fazla destekleyen bir bakış açısı vardır. ABD doğalgaz aramasının yapılmaya başlandığı dönemden bugüne kadar politikasını hiç değiştirmeden doğalgazın ekonomik bir aktivite olarak geliştirilebileceğini ve bunun gelecekteki bir anlaşma ile de iki toplum arasında paylaşılması konusunda bir fikir geliştirmişti. Baktığınız zaman uluslararası büyük güçlerle Kıbrıs Cumhuriyeti’nin pozisyonlarının aynı olmaması Türkiye’nin aslında kendi ekonomik alanını ilan etmemesi ile çok fazla ilişkilidir. Türkiye hangi bölgenin kendisinin doğalgaz daha doğrusu münhasır ekonomik alanını belirtmediği için birçok mesele
muallakta gidiyor. Ben şuna inanıyorum, BM gözetiminde devam eden Kıbrıs barış görüşmelerinde hiçbir tarafın masayı uzun süreli terk etme şansı yoktur. Masayı terk eden taraf,  problem yaşayacak taraf olacaktır. Kıbrıs Cumhuriyeti ‘Türkiye’nin tehdidi’ konusunda haklı taraf olsa dahi uzun süre masadan uzak kalamayacak. Kuzey Kıbrıs’taki yöneticiler de çağrı yaptığı üzere bence bir müddet sonra masaya oturabilir. Ama bu süre, kısa da olmayabilir. Önümüzdeki yılki seçimlere kadar uzayabilen bir süreç olabilir. Uluslar arası büyük aktörlerde devreye girer veya BM katalizör olarak ortaya çıkarırlarsa, bu konu çözümlenmiş gibi olabilir. Çözüme varılacaktır diye düşünüyorum.

Nur Köprülü: “Kıbrıs sorunu ‘uzatılmış bir sorundur’. Taraflar iki toplumlu, iki bölgeli federal bir çatı altında çözüm olması yönünde müzakere ediyorlar. Görüşmeler, dönem dönem sekteye uğruyor. Gerek uluslararası dinamiklerin meseleye müdahil olması gerekse toplumlararası güven arttırıcı bir takım önlemlerin yeteri kadar müzakere süreçlerinin parçası olmaması zaman zaman bu krizlerin yaşanmasına sebebiyet vermektedir.Bu noktada, masadan kaçmak hiçbir tarafa artı puan getirmiyor. Ama bunun yanı sırada güven arttırıcı önlemler konusunda da yerel aktörlerin bir şeyler yapması gerekiyor.


İlksoy Aslım: “Aslında Kıbrıs’taki müzakerelerin sonuçlanması gerekmiyor. Kıbrıs etrafındaki kaynakların pazara taşınabilmesi açısından çeşitli alternatifler vardır. Yakın zamana kadar hep Türkiye üzerinden pazarlanması planlanırken şimdi kısmi çözümlere de gidiliyor. Mısır üstünden satılma pozisyonu oluyor. Ama şunu gözden kaçırmayalım,  Türkiye İsrail ile bir yumuşamaya girerse Kıbrıs’ı da (güney Kıbrıs) yanlarına alarak doğalgaz meselesini Kıbrıs meselesinin çözümünden önce çözebilirler. Belki de güven arttırıcı önlemlerden bir tanesi de bu olabilir”.


“Uluslararası hukuk açısından doğru olan yapılmalı”

Vatandaşlarla yaptığımız röportajlarda bir yurttaşımız doğalgazı bulmuş olsak, Kıbrıslı Rumlar’a vermeyeceğimizi söyledi. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

Nur Köprülü: “Bizler akademik bakmak mecburiyetindeyiz. Baktığınız zaman doğalgazın paylaşılması gerekir. Hem etik hem de uluslararası hukuk açısından; bu topraklarda yaşayan toplumların bu zenginliklerden eşit oranda yararlanmaları en doğru yaklaşımdır. Tarihsel olarak bir takım kurallar geliştirdik. Uluslararası toplumun inşa ettiği norm ve değerleri  göz ardı etmeden hareket etmeliyiz. Ortak bir paydada buluşarak ortak kazanım üzerine bir tartışma yürütmek gerekmektedir. Bahse konu gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasında en ekonomik yol olduğu konusunda uzmanların görüşleri mevcuttur. Bunun dışında gazın hangi kalitede veya ne kadar sürede çıkarılacağı teknik anlamda net olarak bilmiyoruz.”

İlksoy Aslım: “Türkiye veya Kuzey Kıbrıs, doğalgazı bulmuş olsaydı dünya pazarına aktarma konusunda problem yaşayacaktık. Çünkü doğalgaz, değerli bir üründür. Bu iş Avrupa’ya portakal satmaya benzemiyor. O zaman daha uluslar arası aktörler devreye girecekti ve yeni baştan şekillendirme yapılabilirdi. Ama öyle bir durum olsaydı, ben Türk tarafının Kıbrıs meselesini daha hızlı bir şekilde çözmek için atak yapağını düşünüyorum ki böylesi önemli bir ekonomik gelirden de geri kalmış olmasın.”

 

“İki toplum, çözüm için istekli olmalı”

Vatandaşlar görüşmelerin ‘saklambaç’ gibi yapıldığını düşünüyor. Çözüme varılması için nasıl bir yol izlenebilir?

İlksoy Aslım: “Kıbrıs meselesinden beş bin diplomat ekmek yiyor. O yüzden Kıbrıs Sorunu’nu çözmek pek de kolay değil. İki toplumda kendi iradesini ortaya koymalı, çözüm için istekli olmalıdır. Her iki toplumda çözüme yakın durmazsa, dış güçlerin Kıbrıs meselesini ajandanın en üstüne almak gibi bir politikaları yoktur. Çünkü Kıbrıs’ta savaş yoktur. Eğer uluslar arası güçler kolaylaştırıcılık pozisyonu yüklenebilirse anlaşma çok kısa bir sürede sağlanabilir. Anlaşmada iki halk, yapay düşmanlıkları bir kenara bırakmalıdır. Kendi çıkarlarını ön plana çıkarak bir şekilde yol izlenebilir.
Bu noktada uluslar arası aktörlerin rolü de çok önemlidir. Bugüne kadar çözüm için bir tarafın daha istekli olduğu görüldü. Belki biraz daha ideolojilerden arınmış, iki toplumun temelinde karşıdakini de anlayan bir tavırla hareket edilmelidir. Çünkü Kıbrıs meselesinde tartışılmayan bir şey kalmadı. Kıbrıs sorunu gibi dünyada 3 tane mesele var. Filistin-İsrail, Keşmir bir de Kıbrıs meselesi. Aynı tarihlerde başlamış gibi görünüyor ve devam ediyor.

 

“Toplum liderlerinin barış dilini kullanması gerekiyor”

Genel olarak bakıldığı zaman Kıbrıslı Türklerin büyük çoğunluğu barıştan, çözümden yana peki neden çözülemiyor bir türlü? Çözüm isteyen yalnızca Kıbrıs Türk toplumu mu?

Nur Köprülü: “Barışın tanımı önemli. Barış ve çözüm aynı şey mi? Ben, barış ve çözümün iki farklı tanım olduğunu düşünüyorum. Kıbrıs Sorunu, uzun yıllardır sürüyor. Çözüm süreçlerinin devamlı sekteye uğraması da insanlarda hayal kırıklığı yaratıyor. Bugün insanlar ‘sona bu kadar yaklaşmışken yine başka bahara kaldı’ şeklinde yorum yapıyor. Yıllarca müzakere süreçlerinde her iki tarafta yaşanan siyasi değişimler nedeniyle özellikle Kıbrıs’ın kuzeyinde çözüme yönelik algının değişmesine yol açmıştır. Bu siyasi değişimlere en önemli örnek Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecidir.
Çözüm her iki tarafında ortak faydasına olacaktır. Bu yüzden, her iki toplumu, çözüm konusunda ikna etmek gerekiyor. Bizim en büyük sorunumuz atılan teknik adımların ötesine geçemiyor olmamız.”

İlksoy Aslım: “Belçika örneğinden yola çıkabiliriz. Orada,  2 farklı etnik yapı var. Halk, birbirini sevmese de karşılıklı bağımlılıktan dolayı kendilerini beraber yaşamaya zorunlu hissediyor. Kıbrıs’taki iki toplum arasında çeşitli bağımlılık unsurlarını yaratmak gerekiyor. Güven arttırıcı önlemler bunun ilk basamağını oluşturabilir. Ekonomik entegrasyon bunun ikinci aşaması olabilir. Bunu doğalgazla da destekleyebilirsiniz, finansını oradan sağlayabilirsiniz. Ama toplum liderlerinin en önce barış dilini kullanması gerekiyor. İki toplum liderinin diğer tarafa gitmesi, halkla konuşması, kaynaşması, konferanslar vermesi gerekiyor. Ama şu an söylediklerim maalesef bir faraziden ileri gidemiyor. Çünkü bir taraf görüşme masasından çekildi, diğer tarafta zaten çok gönüllü gitmiyordu.”


Bu noktada güven arttırıcı önlemler ne olabilir?

Nur Köprülü: “Uzun bir süre ayrı yaşamış olmanın verdiği bir güven kaybı var. Her iki toplum da göçler yaşadı. 40 yıldır ayrı yaşayan iki toplum var. 2003’te kapılar açılmış olmasına rağmen toplumsal anlamda derin bir paylaşımdan söz etmek pek mümkün değildir. Birlikte yaşamadığımız için iki toplum birbirine çok da fazla güvenemiyor. Bu güveni de yaratabilmek için bizi karşılıklı olarak birbirimize bağlayan beklide uzun vadede karşılıklı bağımlı kılacak olan ekonomik, sosyal, kültürel, ticari, insani, birçok konuda güven arttırılmalı. Birbirimize güven duymalıyız ki o kaygıyı yitirelim. Eğer arka planda korku ve tehdit algısı varsa o algıyı yok edemezseniz. O çözüm barışa gitmez. Barışla çözüm arasındaki fark da budur zaten.”


“Öyle veya böyle çözüm olacak…”

Çözüme ne kadar yakınız?

İlksoy Aslım: “Öyle veya böyle sonunda çözüm olacak. Birleşecek ya da bölünecek. Kıbrıs Cumhuriyeti temelinde bir çözüm olacak ya da taksim temelinde bir çözüm olacağını düşünüyorum.  Bu bizim ve bizden sonraki kuşakların sorunu olacak. Umarım bizden sonraya kalmaz.”

Nur Köprülü:  “Kıbrıs meselesi tartışıldığında hep akla gelen Kosova’da bir ‘Ahtisaari planı’ var. BM, Kosova’da sorunun çözümünde tüm yolların tüketildiğini söylemişti. Kıbrıs içinde ayni görüş ortaya konulduğu takdirde, adada iki devletli bir çözümden bahsedebilinir. İçerisinde bulunduğumuz süreç Kosova örneğine benzer bir noktaya gelinmediğine işaret etmektedir.”

Bu haber toplam 3158 defa okunmuştur