1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. Solcu Kıbrıslı Türklere Saldırı
Solcu Kıbrıslı Türklere Saldırı

Solcu Kıbrıslı Türklere Saldırı

"Solcular Taksim fikrine karşı çıkıyor ve iki toplumun barış içinde bir arada yaşayabileceğini savunuyorlardı"

A+A-

Niyazi Kızılyürek yazdı:

 

Kıbrıs Türk toplumu -bazı münferit olayları saymazsak-tarihinde ilk defa 22 Mayıs 1958 tarihinde siyasal şiddetle tanıştı. “Komünist” ilan edilen sendikacılar peşi sıra vuruldu, bıçaklandı. Toplum siyasal şiddet ile sarsıldı. Öldürülenler “komünist vatan haini” sayılıyordu. Fakat aşağıda da göreceğimiz gibi, “asıl suçları” iki toplumun barış içinde bir arada yaşamasını savunmaları ve Taksime karşı çıkmalarıydı.

TMT’nin EOKA gibi anti-komünist bir örgüt olduğu biliniyor. Hatta iki örgüt arasında kimin daha “anti-komünist görüneceği” konusunda bir yarışın olduğu bile söylenebilir. EOKA’nın “komünist avcılığı” yapması görece daha kolaydı. Ne de olmasa, Kıbrıs Rum toplumu dünyanın en büyük komünist partilerinden birine (AKEL) sahipti ve EOKA’nın başında Grivas gibi azılı bir anti-komünist vardı. Oysa Anti-komünist eğilimleri bakımından Grivas’tan geri kalmayan Kıbrıs Türk liderliği ile TMT’nin öfkesine hedef olabilecek ne sol bir parti, ne de bir hareket vardı. Böyle olduğu halde, EOKA’nın Kıbrıslı Rum solculara saldırdığı bir dönemde TMT de Kıbrıs Rum sendikalarında örgütlü Kıbrıslı Türk işçilere ve solcu sendikacılara karşı amansız bir saldırıya geçti.

1958 yılına “Ya Taksim Ya Ölüm” sloganlarıyla giren TMT, iki toplumun bir arada yaşayamayacağını ileri sürüyor ve adanın bölünmesini savunuyordu. Kıbrıslı Türk işçi önderleri ve sendikacılar Taksim fikrine karşı çıkıyorlardı. AKEL içinde faaliyet gösteren çok az sayıdaki Kıbrıslı Türk, 1957 yılının sonunda Taksimin imkânlarını araştırmak üzere Türkiye Cumhuriyeti hükümeti tarafından Kıbrıs’a gönderilen Prof. Nihat Erim’e bir mektup vererek Taksime karşı olduklarını cesaretle ortaya koydular. Derviş Ali Kavazoğlu tarafından kaleme alınan ve “AKEL Türk Kolu İdaresi” imzasını taşıyan mektupta şöyle deniyordu: “Ayrılmaz bir bütün olan Kıbrıs halkı, Türkler ve Rumlar bu topraklarda yüzyıllarca birlikte yaşamışlar ve yaşamaktadırlar. Tarlalarda toprağı beraberce sürmüşler, işyerlerinde tezgâhlarda yan yana kardeşçe çalışmışlar, şehirlerde ve köylerde kucak kucağa yan yana kardeşçe çalışmışlar, şehirlerde ve köylerde kucak kucağa yan yana beraberce ikamet etmişler iyi günlerde beraberce gülerek, kötü günlerde beraberce ıstırap çekmişler ve kader birliği yapmışlardır”.(1)  Mektup şu sözlerle noktalanıyordu: “Son zamanlarda parlamentoda Britanya Dışişleri Bakanı tarafından ortaya atılan adayı taksim etme fikri, Kıbrıs meselesinin nihai hal şekli olamayacağı gibi, kabili tatbik de değildir.” (2)

Görülebileceği gibi, solcular Taksim fikrine karşı çıkıyor ve iki toplumun barış içinde bir arada yaşayabileceğini savunuyorlardı. Kıbrıs Türk liderliğinin Kıbrıslı Rumlarla bütün bağların koparılmasını istediği bir dönemde, solcu Kıbrıslı Türklerin tersi bir yaklaşım içinde olmaları bütün şimşekleri üzerlerine çekmelerine yetti.

TMT, 1958 1 Mayıs’ından sonra işçileri doğrudan hedef almaya başladı. İşçiler önce uyarıldı. TMT, yayınladığı bir bildiriyle 1 Mayıs kutlamalarına Kıbrıslı Rumlarla birlikte katılan PEO üyesi Kıbrıslı Türkleri PEO sendikasından istifa etmeye çağırdı. Bu çağrıyı siyasi cinayetler izledi. Cinayetlerin işlendiği tarih ve ortama bakılırsa, Türk tarafının hazırlanmakta olan yeni İngiliz planına (Macmillan Planı) karşı olduğunu ve Taksim tezinde ısrar ettiğini göstermek istediği sonucuna varabiliriz. Taksim fikrinin “iki toplumun bir arada yaşayamayacağı” tezine dayandırıldığını düşünürsek, Kıbrıslı Rumlarla ilişkileri olan işçi önderlerinin neden hedef seçildiğini daha iyi anlayabiliriz.

 

Yazının devamı için TIKLAYINIZ

Bu haber toplam 3573 defa okunmuştur