1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. “Kızım doktor olacaktı… Toprak oldu!”
“Kızım doktor olacaktı… Toprak oldu!”

“Kızım doktor olacaktı… Toprak oldu!”

Toplumu büyük yasa boğan 3 ölümlü trafik kazasında 17 yaşındaki kızı İlayda Yeliz Öztürk’ü kaybeden anne Münevver Şahin, ilk kez YENİDÜZEN’e konuştu. Gözü yaşlı, öfke dolu acılı anne isyan etti

A+A-

Didem MENTEŞ

“Kızımın en büyük hayali doktor olmaktı. Ege Üniversitesi, Marmara Üniversitesi’ni kazanmaktı. Tek emeli buydu…” diyen acılı bir anne Münevver Şahin…  17 yaşındaki İlayda Öztürk’ün annesi… Kızının kaza haberini havaalanında alıyor ve hastanede ölümüyle karşılaştığını gözyaşlarıyla anlatıyor. Bir tır şoförünün dikkatsizliği nedeniyle gözü gibi koruduğu biricik evladını, bir dağ yolunda kaybetmenin  acısını yaşıyor. Yaşananlara öfke duyuyor isyan ediyor…
İlayda Yeliz Öztürk’ün ölümünün ardından anne Münevver Şahin ilk kez YENİDÜZEN’e konuştu. Gözü yaşlı, öfke dolu anne, kazaya sebep olan tır şoförünün en ağır cezaya çarptırılmasını istiyor.
“Benim çocuğum toprak altında yatırken, suçlular elini kolunu sallayarak gezmesin. Hükümet yasaları değişsin, yolları düzeltilsin” diyor…

“Çocuğumun ölüsüne geldim”

Acılı anne Münevver Şahin yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Olay günü yurtdışındaydım. Eşim aradı, dershaneden aradıklarını söyledi, telefonlara cevap vermediğini söyledi. Sınavının son günüydü, ‘Sınavdadır, İlayda şu saatte cevap vermez zaten’ dedim. ‘Dershaneden arıyorlar’ dedi. Polis arkadaş aradı, ‘İlayda nerede’ dedi. İlayda’yı sordular bana. Ben dedim ‘İlayda okulda, sınavda’ dedim gayet rahat… Çünkü aklıma hiç böyle bir şey gelmedi. Çünkü sabahın 6’sında babasıyla da konuşuyor her sabah.  ‘O yollar kötü babam ben gelip alayım, Havva ile sizi okula bırakayım’  dedi. Ben aradım İlayda telefonlarını açmadı. Ondan sonra polis sordu bir ikinci ismi daha var mı? Tanınmayacak halde çocuğum, tanıyan polisler bile tanımadılar. Evet dedim İlayda Yeliz Öztürk çünkü çantasında kimliği de vardı. Benim çocuğum hastanede ve kimse bilmiyor. Kimin çocuğu, sahibi yok. Çocuğumun hakkını bu adamda ben nasıl bırakırım. Sonra hemşire arkadaşlarımı, tüm tanıdığım insanları aradım, ‘kaza geçirdi’ dediler, ben fenalaştım. Bir taraftan ‘senin çocuğun değil’ dediler. ‘Dağ yolunda oldu’ deyince kaza, ‘tamam’ dedim ‘bu İlayda’. Dediler ki ‘yok, İlayda iyi’. O zaman dedim ‘telefona verin çocuğumu’ ‘ayağı kırıldı’ filan dediler. ‘O zaman verin telefona ben çocuğumla konuşayım’ dedim. Sonra dediler, ‘yoğun bakımda’, ondan sonra kimse telefona cevap vermedi. Sonra uçakta havaalanında beni durdurdular iğneler, ilaçlar bir sürü şey yaptılar ve ben halen daha çocuğumu yoğun bakımda biliyordum. Yoğun bakıma çok zor şekilde geldim, attım kendimi hastaneye yoğun bakıma giriyorum diye çocuğumun ölüsüne girdim. Çocuğumun öldüğünü sonradan öğrendim. İçime ateş düştü ama konduramıyorsun. Acaba bir umut belki ölmemiştir. Ölümü yakıştıramıyorsun. Gezmeye gitmişti, 1 gece. 28’i benim doğum günümdü ‘anne senin doğum günün ama sen yoksun, bir kere ilk defa ayrı geçiriyoruz anne Havva’ya izin ver gideyim’ dedi. Hiç izin vermezdim. Ne dağ yoluna ne Boğaz yoluna. Bindirmedim kimsenin arabasına. İzin verdim, izin vereceğim tuttu, gitti çocuğum ölüsü geldi.

“İlk ayrılışımız…”

“Çocuğum ‘anne seninle ilk ayrılışımız’ dedi tamam annem dedim bu seferlik git. Bir geceliğine sınavdan çıktı, Havva hepsi gezdiler oradan gittiler. ‘Aman annem gittin mi’ gelirken de sabah kalktığında uyanır uyanmaz saat 6.30’da aradım. Arıyorum açmıyor, arıyorum açmıyor. Saat 7.45’te yine aradım. Yine telefonu açmadı. Bir tanesi de açsın telefonu desin ki ‘bir kaza oldu ve kızınızın durumu iyi’. Çalan ve hiç susmayan telefona niçin hiç bakmıyorsunuz. Halen ellemedim o telefonu, her şey duruyor. Telefonuna bakıyorum bir sürü aramalar mesajlar, açıp kıyıp ona dokunamıyorum. Sınava çalışmak için yaptığı defteri kanlar içinde elime geldi. Ayakkabısı kanlar içinde ezilmiş, ezilmiş… O ayakkabı o hale geldi ki çocuğumun ayağı nasıldı? Kucağıma aldım çocuğumu parça parça… Ben bu yasaların, cezaların düzelmesini istiyorum. Benim bir tane daha çocuğum var. O da gidecek yollara. Lefkoşa’da otururum ama ben arsa için Alayköy’e başvurdum. Belki Alayköy’e ev yapacağım. Korkmayacak mıyım Alayköy yolundan Lefkoşa’ya gelsin diye. Her yol iyi mi? Otobüsler normal mi? O bindiği otobüs yolcu taşıyacak bir köy otobüsü mü? Değil. Özel okulların otobüslerini görüyorsunuz, böyle bir otobüs olmaz. Tabi ki tırın altında kalır, paramparça olur. Ben çocuğumun sonuna kadar arkasındayım”

“Kızım doktor olmak istiyordu”

Kızının hayallerinin olduğunu, bu hayallere kavuşamamasının da acısını yaşıyor anne…
“Kızımın en büyük hayali doktor olmaktı. Ege Üniversitesi, Marmara Üniversitesi’ni kazanmaktı hayali. Tek emeli buydu. Anlamadığı bir soru olduğunda sabah sabah öğretmenine gider, sorar öğrenirdi, o kadar çalışkandı benim çocuğum. Canını verirdi dersleri için. Yolda kucağında ders çalışarak okula götürürdüm ben onu. Öyle bir çocuktu. Ders çalışırdı,  ‘gel otur yanıma biraz seni göreyim annem’ derdim. Bana ne yaptılar, böyle bir çocuğu kaybettim ben.
Çocukları almışlar, çocukları ne alıyorsunuz? Beni alacaksın karşına. Ben yandım. O çocuklar benim çocuğum için buradalar.

O çocuklar sana ne anlatabilir? Bir annenin feryadını anlatabilir mi? Ben bekliyorum gelsin bir yetkili. Bir tanesi geçip karşıma konuşmadı benimle.

Ben neler yaşıyorum kimseler bilmiyor. Benim bir çocuğum daha var, birinin derdine düştüm diğerini öğretmenlerine bıraktım, uyku uyuyamıyorum, ama o çocuğuma da bakmalıyım ben ne yapayım şimdi?”

---------------------------------

“Bir yetkili arayıp da

başsağlığı dilemedi”

Münevver Şahin, tır şoförünün ağır cezaya çarptırılmasını istiyor. Yetkililerden yasanın değişmesini ve en ağır cezanın verilmesini istiyor.
Şahin şunları söyledi:
“Ben yanıyorum o adamı gördükçe. Çünkü çocuğum orada yatarken, yüzüne baktı, gözlerine, o haline baktı. Ben onun 7 yıl yatmasını değil, ben onun çok uzun seneler yatmasını istiyorum. Benim çocuğumun katili, diğer çocuğumuzun, şoförün katilinin 7 yıl hapis yatmasını değil, ömür boyu karanlık bir hücrede senelerini geçirmesini istiyorum. Benim devletten istediğim bu. Ben bu cezayı kabul etmiyorum. 3 ay kalacak orada, karnını doyuracak benim kızım ne yapacak? Ben ne yapacağım? Orada toprağın altında çürürken, O karnını doyuracak. Bir süre yattıktan sonra çıkıp gidecek. Ben ne yapacağım? Devlet katili besleyecek. O adamın ölmesini istemiyorum. Senelerce, uzun yıllarca yatmasını bekliyorum. Vicdanen rahat değilim. Bana ellerinden geleni yapacaklarını söylediler. Bana yollar düzelecek, hukuk süreci devam edilecek, sizi bilgilendireceğiz, siz de konuşacaksınız mahkemede denildi. Bekleyeceğim şimdi. Bunun arkasındayım, çocuğumun arkasını kesinlikle bırakmam. Her şekilde iki elim kanda olsa da bu mahkemeye katılacağım, yargıcın karşısına da geçeceğim. Bırakmam çocuğumu, benim çocuğum gitti, canım yanıyor, evime giremiyorum, evimde nefes alamıyorum. Bana bugüne kadar hiç açıklama yapılmadı ki… Karşıma geçip bir tanesi bu adam böyle ceza alabilir, böyle olabilir demedi ki… Avukat tutacaksınız, neler olabileceğini, yasaları öğreneceksiniz denildi. Onu ben zaten yapacağım.

“Bir yetkili arayıp da başsağlığı dilemedi”
Münevver Şahin, kazadan sonra hiçbir yetkilinin arayıp kendisine başsağlığı dilemediğini anlatıyor. “Bir yetkili bana telefon açmadı. Cenazeyi bile kendim kaldırdım. Cenaze masrafı dediler. Benim çocuğum sizin asfaltınızda can vermiş. Ben çocuğumun yanına yer istedim de ‘2 bin 500 TL verirsen alırsın’ dediler.  Sizin toprağınızda, sizin trafiğinizde, çalışma izni olamayan biri benim çocuğumun canını aldı. Bana bir yetkili gelip de bir başsağlığı dilemedi, kapımı çalmadı. Devlet mi var?
Dağyolunda kayalar düşüyor. Ben çocuğumun öldüğü yere gittim. Kayalar çatır çatır düşe düşe gittik. Tıra gerek yok ki, yapamıyor musunuz bu yolları? Kaya da sana kaza yaptırır. Her taraf uçurumlu zaten. Hiç gittiniz mi yağmur yağdığı zaman? O çocuklar o yolu her gün gidip geliyor ama… O anne babalar ne yapsın? Çocuğum öldükten sonra yeni düzeltmişler yolu. Hepsi kullanıyor o yolu… Ben vergimi veriyorum, ceza kesiyorlar, cezamı ödüyorum.  Ödemediğim zaman 15 günde 2’ye katlıyorlar, mahkemeye veriyorlar, onun parasını da fazlasıyla alıyorlar. Nereye gidiyor bu paralar? Nereye?”

Bu haber toplam 12829 defa okunmuştur
İlgili Haberler