1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. ‘Film iyi bitsin’
‘Film iyi bitsin’

‘Film iyi bitsin’

YENİDÜZEN’e konuşan yeni hükümetin Maliye Bakanı Hasan Başoğlu, denk bütçenin önemine vurgu yaparak, denk olmayan bir bütçede bir sonraki nesile borç aktarıldığını vurguladı

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER

Maliye Bakanı Hasan Başoğlu, denk bütçenin önemine vurgu yaparak, hem gelir hem de gider bacağında atacakları adımların mali yönden sürdürülebilir olmasının önemine vurgu yaptı.
Bakanlık görevini devraldıktan sonra ilk röportajı YENİDÜZEN’e veren Başoğlu, gerek gelir gerekse harcama noktasında adil olma ilkesine görev yaptıkları sürece uyacaklarını kaydetti.
Başoğlu, “Bütün dünyada maliye bakanlıklarının görevi dengeyi sağlamak. Denge de en basit tabiriyle bütçe dengesidir. Bu dengeyi sağlarken gerek gelir, gerekse giderler bakımından sürdürülebilir bir yapıyı öngörerek adımlar atmalısınız. Bunu yapmamanız halinde bu ister bir aile bütçesi olsun, ister büyük bir şirket veya bir devlet olsun sistem çöker” diye konuştu.
“Dünyada bütün maliye bakanlıkları denk bütçe hedefler, çünkü denk olmayan bir bütçe bir sonraki nesile borç aktarır” diyen Maliye Bakanı Başoğlu, şunları söyledi:
“Kaynakları aktarırken tüm kesimler doğal olarak kendi için en iyisini, en fazlasını istiyor. Maliye Bakanlığı bu yüzden zor. Her verdiğiniz paranın bütün kesimlere adil gittiğini hesaplayacaksınız ama karşılığında da çoğu kesimler bundan memnun olmayacak... Bazı dönemlerde, bir taraftan kısıp, başka bir tarafa aktarmanız gerekecek. Bunu yaptığınız anda bazı kesimler kızacak. Tüm dengeleri kuracak politika geliştirmeye çalışıyoruz.”

Soru: Öncelikle yeni göreviniz hayırlı olsun. Maliye bakanlığı her dönemde şikayet edilen, eleştirilen bir bakanlık, ateşten gömleği giydiniz.
Başoğlu:
Profesyonel çalışma hayatım boyunca hep bütçe yönettim. Kamuda, özelde, kendi şirketimde, banka sektöründe, kısacası çalışma hayatım boyunca bütçe yönetimi işimin ana parçasıydı. Yönettiğim tüm bütçelerde de bulunduğum sektörlere göre sıkıntılar vardı. Sektör, sektör değerlendirirsem bankacılıkta çok ciddi bir rekabetin olduğunu, o rekabet ortamında bütçe yönetmek zorunluluğu, özel sektör olduğu için günün sonunda dip noktada kâr gösterme zorunluğunuz, rakiplerinizin sizden daha akıllı, daha üretken olması gibi çok farklı dengeler içerisinde çalışılması gereken bir ortamdı. Kamuda, tekel durumunda olan şirketlerde görev yaptığım dönemlerde bütçe yönetmek ise çok daha farklı bir şeydi. Özelde kendi şirketinizi yönetirken de farklı avantajlar ve dezavantajlar vardı. Şimdi ise bize kamunun en büyük kasası emanet edildi, takdir edersiniz ki bu görev bambaşka bir yer ancak netice itibariyla burada da en basit şekliyle bir bütçe yönetimi var ve bizler bir ekip ruhuyla Maliye Bakanlığı’nın deneyimli kadrolarıyla bu görevi yapacağız.

“Sürdürülebilir bir yapıyı öngörerek adımlar atmalıyız”

Soru: Bütçede en önemli nokta gelir-gider dengesi. Bu konuda ne noktadayız ve sizin hedefiniz nedir?
Başoğlu:
Öncelikle bir tespit yapmak isterim. 30 yıllık dönemde dünyada iletişim ve ulaşım sektörlerinde muazzam gelişmeler oldu. Şu anda dünyanın hemen hemen her yerindeki insanlar diğer ülkeleri, malları, servisleri görebiliyor. İnsanlarda tüm dünya ile ilgili bir görüş oluşuyor. Son 30-40 yıllık dönemde gümrük duvarlarının da yıkılmasıyla güçlü şirketler bütün dünyada mal ve hizmet satıyorlar. Bu mal ve hizmeti satarken de genelde en iyileri pazarlıyorlar. Muazzam bir mal satma psikolojik savaşı var. Kalite yoksa, ürünün arkasında ciddi bir pazarlama bütçesi yoksa, bu size ulaşamıyor. Size ulaşanlar finans yapısı güçlü olan, satılacak malı olan şirketler, size mal satmaya çalışıyor. Paranız varsa alabilirsiniz. Son 15-20 yıllık dönemde dünyada bu da değişti, artık size satılmak istenen mal ve hizmeti alamazsanız yanında finans paketi de veriyorlar. Bu bireyler için de geçerli, devletler için de. Bu psikolojik savaşta kimileri dengeyi kuramadı, geri öderim düşüncesiyle borçlanarak yaptı. Geri ödeyemeyince bir daha borçlandı.

Aile ekonomisini yönetirken de bu psikolojik saldırılara göre kendi konumunu belirleyip bütçesine göre hareket eden hane halkları bugün rahat. Ama hane halkları içinde de savaş var, haneye parayı getiren anne ve/veya baba dışında çocuklar da var, bunlar da aynı psikolojik saldırıya maruz. Hane halklarının ekonomik modelleri değiştirildi, tüm dünyada bu geçerli. Bugün son 10 senede cep telefonunda, sadece cihazlara verilen paraya bakınca bunu anlarsınız. Arabada, yurtdışı gezilerde de aynı durum var. Bütün bunlar yapılırken paralarıyla mı yaptılar, borçlanarak mı yaptılar? Bütün ürünler, hizmetler güzel ama bunun arkasında psikolojik bir savaş var. Belki almayacağınız bir üründe sizi finans paketleriyle alma noktasına getiriyorlar. Topluma bunu sorsanız, herkesin başı bu konuda bir miktar belada. Çünkü bu tür bir savaşa karşı durmak çok da kolay değil.

Resmi böyle görürsek, KKTC vatandaşlarına siyaset olarak biz nasıl yardımcı olabiliriz? Bizim insanların bütün bu mal ve hizmetlere erişimine imkan vermemiz lazım. Nereye kadar, ekonomimizin büyüklüğüne göre, yarattığımız kaynağa göre. Maliye olarak yarattığımız kaynağı, bu kaynağı nereye kullandığımızı ve herkesin bundan ne kadar faydalandığını biliyorum. Bütün dünyada maliye bakanlıklarının görevi dengeyi sağlamak. Denge de en basit tabiriyle bütçe dengesidir. Bu dengeyi sağlarken gerek gelir gerekse giderler bakımından sürdürülebilir bir yapıyı öngörerek adımlar atmalısınız. Bunu yapmamanız halinde bu ister bir aile bütçesi olsun, ister büyük bir şirket veya bir devlet olsun sistem çöker. Bugün örnek vermek gerekirse Yunanistan bunu yaşıyor. Burada önemli olan bu noktaya gelmeden gerekli önlemleri alarak ona göre adımlar atmaktır.

“Adaletli, sürdürülebilir, dengeli”

Bütçenin iki tarafı var, biri gelir, biri gider. KKTC olarak bizim uzun yıllardır bütçe denkliği açısından üzerinde çalışılan ve bir noktaya getirilen gelir gider dengemiz var. 2007’den itibaren son 8 yılda, kamu maliyesi milli gelirden %30-35 arasında pay almış. Ekonominin canlı olduğu dönemlerde, yani insanların rahat harcama yaptığı dönemlerde bu oran %35’lere çıkmış, ekonominin sıkıntıya girdiği dönemlerde ise bu oran %29’lar seviyesinde olmuş. Buradan görüldüğü gibi ekonomide sıkıntı yoksa maliyenin kasasında da sıkıntının olmadığını gözlemliyoruz, Kamunun milli gelirden aldığı pay noktasında diğer ülkelere baktığımız zaman bu oranların OECD ülkelerindeki ortalamasının %34 yani yaratılan milli gelirin %34’ü maliye tarafından toplandığını görüyoruz. Devlet toplamış olduğu bu kaynakları tekrardan toplamış olduğu kesimlere yönelik kamu yönetimi hizmeti, sağlık, çevre, reel sektör desteği olarak veriyor. Burada gerek bu gelirlerin toplanması gerekse dağıtımında adaletli, sürdürülebilir dengeli olması önemlidir. Bizde kamunun milli gelirden almış olduğu bu rakam 2014 itibarıyla %31 seviyesindedir. OECD ülkelerinin ortalaması ise %34’tür. Ama bu oranın çok üzerinde ülkelerde vardır. Örneğin Fransa’da %45, Finlandiya’da ve Belçika’da %44’tür. Bu ülkeler milli gelirini daha yüksek oranda vergiye dönüştürüp, sonra dağıtan ülkelerdir. Milli gelirini vergiye dönüştürme oranı olarak KKTC olarak bizim oranımızın altında toplayan ülkeler de vardır. Örneğin İsviçre’de, Türkiye’de bu oran % 29, Amerika’da %25.

“Kaynaklara göre harcama yapmak zorundayız”

Soru: Bu hükümetin sürekli vurguladığı bir de adil olma konusu var...
Başoğlu:
Burada aslında esas önemli olan milli gelir içerisinden kamunun aldığı payın adaletli bir şekilde sürdürülebilir bir çerçevede olmasının önemi kadar dağıtımı noktasında da adaletli ve sürdürülebilir bir çerçevede olması önemlidir. Bu aşamada Kamu Maliyesi olarak gelir bacağında bir miktar daha yürüyecek yolumuz var. Ancak diğer ülkelerdeki oranları gözlemlediğimiz zaman bu yolda çok uzun bir yolumuzun olmadığını görüyoruz. Maliye Bakanlığı olarak bu yolu kat ederken özellikle kayıt dışı ekonomiyi teknoloji kullanarak minimize ederek gelirlerimizi artırmayı hedeflemekteyiz, ama geleceğimiz nokta belli. Hedefimiz bunu 5-6 puan daha artırmak, bunu yapabilirsek büyük başarı olur. Bunu yaparken altını çizerek vurgulamak gerekir ek vergi koymadan yapma hedefindeyiz. Sonuç olarak çok iyi performans gösterilse bile ekonomiyi büyütmeden mevcut gelir kalemi bir noktaya kadar gelecek ve duracaktır.

Gidere gelince, dağıtma konusunda bugünkü yapıya baktığımızda, birinci sıradaki kalemin kamu yönetiminin giderleridir. Bu devleti çevirmenin bir maliyeti var. Devlet daireleri, güvenlik, savunmaya aktarılan bir pay var, sonra sağlığa, çevreye para aktarılıyor, sosyal politikalar için aktarılan bir miktar var, bunun yanında reel sektörün gelişimine kaynak aktarılıyor. Bu kaynakları aktarırken tüm kesimler doğal olarak kendi için en iyisini, en fazlasını istiyor. Maliye Bakanlığı bu yüzden zor. Her verdiğiniz paranın bütün kesimlere adil gittiğini hesaplayacaksınız ama karşılığında da çoğu kesimler bundan memnun olmayacak. Ayrıca kısa, orta ve uzun vadeli projeleriniz olacak. Bazı dönemlerde, bir taraftan kısıp, başka bir tarafa aktarmanız gerekecek. Bunu yaptığınız anda bazı kesimler kızacak. Tüm dengeleri kuracak politika geliştirmeye çalışıyoruz. Dünyada tüm maliyeler bunu yapmaya çalışıyor ama tüm maliyelerin çok kesin bir çizgisi var, kaynaklara göre harcama yapmak zorundayız. Dünyada bunu başarabilenlerin durumu da ortada, başaramayanların durumu da.

“Denk olmayan bütçe, sonraki nesile borç aktarır”

Dünyada bütün maliye bakanlıkları denk bütçe hedefler, çünkü denk olmayan bir bütçe bir sonraki nesile borç aktarır. Bizim bugün fazlamız değil, borcumuz var. Özellikle iç borcumuz ciddi rakamlara ulaştı. Bu borcun en azından faizinin ödenebilmesi için projeler üretmemiz lazım ki orta ve uzun vadede bu borç reel olarak artmasın, Bizler maliye olarak bunun bilincinde olarak, en kalın kırmızı çizgimizin denk bütçeye ulaşabilmek olduğunu belirtmek isterim. Bunu yapmazsak bugün bunu yapamayan ülkelerin içinde bulunduğu duruma düşeriz. Burada vergi verenler tarafından da yapılacak işler var, dağıtım tarafında da yapılacak işler var. Dağıtım tarafında verdiğimiz her kuruşun verimli kullanıldığını, sonunda topluma geri döneceğini hesaplamamız lazım. Bunu iyi uygulayan ülkeleri görüyoruz ve takdir ediyoruz. Örneğin “Danimarka ne güzel bir ülke” diyoruz, bir bakıyoruz milli gelirin %48’i önce vergiye dönüşüyor, sonra dağıtılıyor. Halka bu toplanan miktar yansıtılıyor, biz de buna özeniyoruz. Neye özeniyoruz? Oradaki yaşama özeniyoruz. Örneğin Hollanda’ya gittiğimde gördüm ki oradaki evler 80-90-100 metrekare, evler küçük ama çevre pırıl pırıl. Bu bir tercih meselesi. 500 metrekare evde oturursun, çevre kirli olur; küçük evde oturursun, çevreye ayrılan bütçe büyük olur. Siyasetin uygulayacağı politikalara toplumun nasıl bakacağı da önemli. Yani çok vergi toplayıp, dağıtırken bunu halkın cebine değil, çevreye aktarmak, düzgün sağlık sektörü, istihdam yaratan güçlü bir reel sektör yaratmak için kullanmak toplumda nasıl karşılanır? Bilemiyorum. Politik olarak tüm bu dengeleri kurmak, yürütmek bizim görevimiz . Çizgiyi aşmadan, denk bütçe düşüncesiyle bunu yapmaya çalışacağız. “Kamu bana hizmet ediyor” dedirtemezseniz, aldığınız verginin karşılığını gösteremezseniz, ki bunun gösterildiği yerler sağlıktır, çevredir, ulaşımdır ve ekonomideki rahatlamadır, vatandaş verdiği vergiden şikayet eder ve vermemeye çalışır.

Kayıt dışı ekonomi- vergi kaçakçılığını önleme...

Soru: Yerel gelirlerin, yerel giderleri karşılama oranı ne noktada? Hedefiniz nedir?
Başoğlu:
2010 yılının ilk altı aylık döneminde yerel gelirlerin, yerel giderleri karşılama oranı %82.98’di. Kamu maliyesi olarak 2015 yılının ilk altı ayında gelinen nokta %91,09 Burada %7’lik bir iyileşme var. %100 olabilmesi için 9 puanlık bir yolumuz var. Bu sürekli iyiye giden bir trend. Kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına alma, vergi kaçakçılığını önleme konusunda alacağımız tedbirlerle yerel gelirleri bir miktar daha artırabiliriz.

“Dengeye ihtiyacımız var”
   
Soru: Gelirleri artırma konusunda kayıtdışı ekonomi, kaçak vergiye vurgu yapıyorsunuz. Ek vergi gelmeyeceği konusunda vatandaş rahat olabilir mi?
Başoğlu:
Tabi ki. Hükümet programımızda da ek vergi olarak nitelendirilebilecek olan büyük konutlar ve havuzlu villalardan alınacak emlak vergilerinin artırılacak olmasıdır. Buradan elde edilecek gelirlerde bildiğiniz gibi yerel yönetimler yani belediyelerimizin kasasına girmektedir. Sağlanacak olan bu ek gelir ile mali yönden sıkıntıda olan belediyelerimiz de kısmi de olsa bir rahatlama sağlayarak, yerel yönetimlerimizin vatandaşa verdikleri hizmetin kalitesini artırmayı hedeflemekteyiz..

%91’i, %100’e çıkarmayı hedeflerken, bir taraf gelirler diğer taraf giderlerdir. Bizim bir yandan gelirleri artırırken, diğer yandan yapmayı hedeflediğimiz çok da kolay olmayan verimlilik esasına göre harcama yapmaktır. Gider tarafının özellikle personel ve transfer harcamaları nedeniyle çok katı giderler olduğunun bilinciyle, hem insan, hem finansal kaynaklarımızı verimli kullanılması için azami özen göstereceğiz açıkçası bunu tüm kesimler yapmak zorundadır. Ortalığı kırıp dökmeden, bir taraftan gelirleri  artırıp, giderlerde de bir miktar tasarruf yapabilirsek dengeyi sağlarız. Bu dengeye ihtiyacımız var.

Soru: Ekonominin büyümesi de vurgu yaptığınız bir konu. Ancak iş dünyası ve esnaf, “maliye iyiye gidiyor ama ekonomi kötüye gidiyor. Devletin kasası düzeliyor ama ekonominin sürdürülebilirliği için birşey yapılmıyor” diyor. Bu konuda somut ne gibi adımlar atılacak?
Başoğlu:
Biz ülkenin bütün kasasına bakıyoruz. Bu kasada yapılacak hareket orta vadede çok büyük sıkıntılara neden olabilir. Tüm dünyada maliyesini, kasasını düzgün yönetmeyen ülkelerin başına ne geldiğini görüyoruz. Bir anda %30-40 kesintiler gündeme gelebiliyor. Dönüşü olmayan noktaya geldikten sonrası çok kötüdür. Biz maliyeciler olarak o noktaya gelmemek için çalışıyoruz ama kırmadan dökmeden bunu yapmak önemli. “Bugünü kurtarayım, 2-3 sene rahat yaşayayım, dağıtayım, bir sonraki seçime yatırım yapayım” diyerek, gelecek nesillerin payını bugünden yiyemeyiz. Tabi ki sıkıntı var, bütün dünyada var. Denk bütçe olayını gerçekleştirmemiz lazım. Gelecek nesillere içinden çıkılmaz bir durum bırakmaya hakkımız yok.

“Ekonomiye ciddi anlamda kaynak aktarmamız lazım”

Soru: Denk bütçe için hedeflediğiniz zaman nedir? 
Başoğlu:
Az önce verdiğim rakamlara bakınca 6 yılda 8 puanlık bir iyileşme olduğunu görüyoruz. Bu bir anda yapılmadı, tedricen oldu. Bunu hızlı yaparsanız çok daha fazla kırıp dökebilirsiniz. Tedricen yapılan uygulamayı biz devam ettirmeyi düşünüyoruz, hedefimiz kademeli olarak bunu sürekli iyileştirmektir. Ekonominin canlı olduğu noktalarda bunu başarmak daha kolay, demek ki ekonomiye de ciddi anlamda kaynak aktarmamız, üretilen projelere destek olmamız lazım. Reel sektör de proje üretecek. Bu projeler kamuya dayanan, bizden sürekli destekle yürüyecek projeler değil, bizim bir miktar desteğimizle ama sonra kendi ayakları üzerinde durabilecek projeler olmalıdır.

Soru: Son dönemde yerel gelirlerle maaşların karşılandığını biliyoruz. Bu konuda durum nedir?
Başoğlu:
Şu anda yerel gelirlerle maaşları karşılamada sıkıntı yok. Bizim sıkıntımız maaşlar dışında kaynak aktarmamız gereken yerlere yeterli kaynak aktaramıyor olmamızdır.

2016-2018 ekonomik programı...

Soru: Geçmiş Maliye Bakanı’nın “cari giderlere sıfır kaynak” hedefiyle hazırlandığını söylediği 2016-2018 ekonomik programı ne aşamada? Sizin bu hedefe ulaşmak için öngördüğünüz takvimlendirme nedir?
Başoğlu:
Bu programla ilgili çalışmaların alt yapısı belli bir aşamaya getirilmiş olup, yerel olacak bu program üzerinde çalışılarak son noktaya getirilecektir. Takvimlendirmeye gelince az önce söylediğim gibi bu yavaş yavaş olacak. Her yıl kademeli olarak sağlayacağımız iyileştirmelerle, bunu sağlayacağız. Bu çift taraflı gelişecek. Reel sektör tarafında da iyi birşeyler yapabilirsek, maliyenin gelirleri artacak. Bu bir süreçtir.

“Empati yapmalıyız”

Soru: Son olarak ne mesaj vermek istersiniz?
Başoğlu:
Dünyada kamu maliyeleri nasılsa, bizde  de öyle olmak zorunda. Bir para aldıysanız, yatırım yapıp onu geri ödeyemeyecek durumda olsanız da bir şekilde ödeyeceksiniz, nasıl? Bütçe kısarak. Filmin sonunun kötü bitmemesi lazım. filmin sonunda “%50 bütçe kesintisi” derler, herkesin maaşını geriye çekerler, her taraf kırılır, dökülür. Kırıp dökmeden, vergi toplarken de, dağıtırken de işi sıkı tutmamız lazım. Örneğin bir ailede herkes ister. Haklı, haksız bütün isteklere “evet” derseniz günün sonunda çocuklar borçlu, eve haciz gelmiş ebeveynler görürler. Biz o noktaya gelmeden, hep uyanık olmalıyız. Gözümüz hep açık olacak. Gelecekte önümüz açık olduğunda, sırtımızdaki küfenin çok ağır olmaması lazım. Şu anda gelinen noktada döndürülebilecek, yönetilebilecek bir iç borcumuz var. Bu iç borç iyi şeyler yapılarak orta vadede ödenmeye başlanabilir. Bu iç borcu da ödememiz lazım. Bu, vatandaşımızın bankaya koyduğu, devletin kullandığı yine vatandaşın parasıdır. “Bu iç borcu ödemem” diyemezsiniz, yine kırar dökersiniz. Her zaman dik durmamız lazım.

Kabinedeki diğer bakanlarla görüşürken empati yapmamız gerektiğini söyledim. Ben kendimi eğitim bakanının yerine koyacağım, eğitim bakanının sıkıntılarını anlayacağım ama eğitim bakanı da benim sıkıntılarımı anlayacak. Ekonomi bakanı gibi düşüneceğim ama ekonomi bakanı da kendini benim yerime koyup benim gibi düşünecek. Hükümet içinde bu empatiyi yapıp, “gücümüz nedir, bunu nasıl daha verimli kullanabiliriz” diye düşünerek, popülizmden uzak bir tavırla olaylara yaklaşmalıyız. Herşey paraya, maliyeye dayanıyor. Maliyenin kaynakları yaratılan milli gelirden alacağı payla sınırlıdır. Ama talep sınırsızdır. Ekonomi okurken ilk ders, ilk paragraf “sınırlı kaynaklar, sınırsız istekler”dir. Bunlar arasında dengeyi kuracak olan maliyecilerdir, biz kırmadan dökmeden bu dengeyi kurmaya çalışacağız. Son olarak şunu ifade etmekte yarar vardır. Gerek gelir bacağında gerekse gider bacağında atacağımız adımlar özellikle mali yönden sürdürülebilir olmak zorundadır. Bunu yaparken de gerek gelir, gerekse harcama kısmında adil olması çok büyük önem arz etmekte olup biz bu ana ilkeye görev yaptığımız sürece uyacağız.

Bu haber toplam 2807 defa okunmuştur