1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. Can Dündar: "Hiçbir şey hakikatin önünü kapatamaz"
Can Dündar:  Hiçbir şey hakikatin önünü kapatamaz

Can Dündar: "Hiçbir şey hakikatin önünü kapatamaz"

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tutuklanmasının ardından, usta gazeteci ile bir süre önce yaptığımız röportajı YENİDÜZEN okurları ile yeniden paylaşıyoruz

A+A-

“Dik durursak, kalabalık olursak ve dayanışırsak bizler kazanacağız. Yoksa yenileceğiz.”

“Gazeteyi kapatırsın televizyon söyler, televizyonu kapatırsın internet, sosyal medya söyler. Hepsini kapatsan dahi insanlar yine konuşur…”

“Herkes kendi ülkesini inşa ediyor. Bizim sorunumuz önümüzde son derece fazla engellerin olması hatta bazılarımıza kelepçe dahi vurulması.”

“Türkiye açısından bir tür ‘bizim oradaki vilayetimiz’ algısı var. Ana-Yavru bakış açısını artık değiştirmek gerekiyor.”

Simge Çerkezoğlu

“Hiç kimseye aylardır konuşmuyorum” demişti ve suskunluğunu Nisan ayında Adres Kıbrıs dergimiz için bozmuştu. Türkiye’de yaşanan son gelişmelerin ardından sözleri bugün daha bir anlam kazandı. Can Dündar’a olan dayanışmamızı göstermenin en iyi yolunun onun fikirlerini yaşatmak ve duygularını paylaşmak olacağı düşüncesiyle röportajımızı yeniden yayınlıyoruz. Bir kez daha ve yeniden Can Dündar yalnız değildir diyoruz… 

 
“Gazetecilik kıymetli hale geldi”
 Köşe yazılarının birinde Can Dündar soruyor, günün sonunda “güce boyun eğenler mi ayakta kalacak yoksa güç kullananlar mı?” Bu kez aynı soruyu size soruyorum.
n Tarih güçlü ve güçsüz kavgasından ibaret ve biz de bu kavgayı vermeye devam edeceğiz. Kimin kazanacağının peşin bir cevabı yok. Aslında burada dirençli olan kazanacak. Diyemem ki tarih hep zayıfların yanındadır. Öyle olmadığı dönemleri de biliyoruz. Bazen tarihte güçlü olanlar da kazanmıştır. Biz mücadele ediyoruz ve o safları genişletmeye çalışıyoruz. Dik durursak, kalabalık olursak ve dayanışırsak bizler kazanacağız. Yoksa yenileceğiz.”
n Türkiye’de hep bir cadı avı var. Avcı değişiyor, isimler ve tarihler yenileniyor ama mücadele bitmiyor. Hem bir gazeteci hem de bir yayın yönetmeni olarak Türkiye medyasının geleceğine dair öngörüleriniz büyük önem taşıyor.
n Türkiye medyasının geleceği bize ve vereceğimiz mücadeleye bağlı. Bir ip çekme yarışı var. Kimileri bizi havuza çekmeye çalışıyor. Oraya düşersek hep beraber boğulacağız. Biz de toplumu aklın yoluna çekmeye çalışıyoruz. Bu yönde mücadele veriyoruz. Ben tutunabileceklerini zannetmiyorum. Bu kadar şişirme ve hormonlu medyanın sonunun başarılı olacağını sanmıyorum. Gazetecilik çok zorlaştı ama aynı zamanda kıymetli de bir şey haline geldi. Çünkü insanlar bilgi ve haber alamıyor. İnanıyorum ki insanlar sağlıklı haber aldıkları yere geleceklerdir. Hem gazeteciler hem de okurlar ve izleyiciler için de geçerli bir durum. Hiçbir şey hakikatin önünü kapatamaz. Gazeteyi kapatırsın televizyon söyler, televizyonu kapatırsın internet, sosyal medya söyler. Hepsini kapatsan dahi insanlar yine konuşur ve birbirlerine duyurur. Sağlıklı olanı tabii özgür medyada bu sesin duyulmasıdır.


“Hepimizin bir ülke ütopyası var”


Yeni Türkiye’nin inşa edildiğinin söylendiği bu ortamda Can Dündar ülkede çok da bir şeyin inşa edilmediği hatta uçurumların daha bir büyüdüğü kanısında…


n Herkesin Türkiye için bir ütopyası var olması da doğal zaten. Bunu yadırgamıyorum. Farklı Türkiye hayalleri çarpışıyor diyebiliriz bu duruma. Kaçınılmaz olarak burada inşa edilmeye çalışılan yeni Türkiye, Kıbrıs adasına da yansıyacak. Sonuçta ben de bir Türkiye inşa etmeye çalışıyorum. Aslında bu noktada bir tuhaflık yok. Hepimizin bir ülke ideali, hayali ve ütopyası var. Önemli olan hangisinin baskın çıkacağı. Bu mücadele burada olduğu gibi Kıbrıs’ta da olacaktır. Ütopyalar çarpışıyor. Dünyada da bu böyle, İspanya’ya ilişkin de başka hayalleri olan insanlar kuşkusuz vardır. Bunun sonucunda seçime gidiyorlar ve birisi galip çıkıyor. Kendi ülkesini inşa ediyor. Burada esas sorun bizlerin önünde son derece fazla engellerin olması bazı hayal sahiplerinin önü alabildiğine açıkken diğerlerinin tamamen zapturapt altında tutulması hatta bazılarımıza kelepçe dahi vurulması. Yoksa böyle olmasa, herkesin bir Türkiye inşa etme fikri olmasına saygı duymak gerekiyor. Günümüzde artık ortak Türkiye inşa etme duygusu çok zor. Çünkü gerçekten son on yılda inşa ettikleri Türkiye’ye bakınca onlarla nasıl bir ortaklık duygum olabilir diye kendimi çok zorluyorum. Bulamıyorum. Bir vur kaç düzeni kuruldu. Burada ben bir idealizm görmüyorum sadece para hırsı görüyorum. Bunların hızla tasfiye edilmesi gerekiyor.”

“Ana-Yavru olgusu artık yaşlanmış bir fikir”

n Kıbrıs konusunda fazla konuşmayan ve yazmayan bir isim ama biliyorum ki ülkeyi yakından takip ediyor. İçinde bulunduğumuz duruma ilişkin kuşkusuz fikirleri de var. Türkiye’de medyasında sağcıların da solcuların da benimsediği bitmeyen bir ana yavru ilişkisi algısı var. Dündar gülerek bu konuyu yorumluyor…  
n Bu ana yavru algısının Türkiye’ye de Kıbrıs’a da zarar verdiği kanısındayım.  Bunun artık yaşlanmış bir fikir olduğuna inanıyorum. Bu bakış açısını değiştirmek gerektiğini düşünüyorum. Her halkın kendi istediği yönetimle yönetilmesi ve kendi istediği isimle adlandırılması gerektiğini düşünüyorum. Eğer Kıbrıs halkı kendini yavru vatan olarak görmüyorsa buna saygı duymak gerekir. Nasıl adlandırılmak ve nasıl görünmek istiyorsa öyle görmek gerekir. Türkiye açısından bir tür “bizim oradaki vilayetimiz”  algısı var. Bunu havaalanında dahi gözlüyorum. Bizim pasaportsuz gittiğimiz bir ülke Kuzey Kıbrıs. Bu yanlış bir algıya yol açıyor. Hâlbuki gidip geldikçe gözlüyorum ki Türkiye’den çok daha köklü bir demokrasi geleneği var Kıbrıs’ta. Çok daha aydın yetişmiş insanlar var. Yüzleriniz daha batıya dönük. Bir şekilde Türkiye ile bir baba oğul ilişkisi ya da belki baba kız ilişkisi var. Yavru diye adlandırdığımız çocuklarımız belli bir dönemden sonra kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenirler. Zaten kendi kişiliklerini de kazanmış olurlar. Artık eski adlandırmalar onlara iyi gelmez. Kıbrıslı Türklere de öyle bir şey olduğunu düşünüyorum. Kendi ayakları üzerinde duruyorlar ve kendi atalarını aşmış durumdalar. Gerek demokrasi kültürü olsun, gerekse de özgürlüklere bakış açısı  hatta kadın erkek ilişkileri olsun sosyal hayatları bizden ilerdesiniz… Aslında ilişki sıklığından dolayı Türkiye’nin birçok kötü huyunu kapmış olmakla birlikte yine de sizin daha sağlıklı toplum düzeniniz olduğuna inanıyorum. Kendi ayaklarınız üzerinde durma çabanızı, Türkiye’ye zaman zaman meydan okuyan tavrınızı saygı ile karşılıyorum.”


“Tedavi olacağız”


Bu kadar gazetecilik konuştuktan sonra çok iyi bir edebiyatçı olan Dündar’ın yazın hayatından bahsetmeden olmaz… Son zamanlarda edebiyatçı rolü geride kalırken siyasete çokça eğiliyor. Başta ben olmak üzere, okurları onun edebiyatçı yönünü çök özlüyor. Öyle anlaşılıyor ki kendi de edebiyatçı yönünü geri istiyor ancak gündem onun edebiyatçı ruhunun canlanmasına fırsat vermiyor.


Bunu ben de kendi kendime çokça soruyorum. Galiba ülkenin gündemi beni bu hale getirdi. Ben aslında böyle sert karakteri olan insan değilim. Sert yazan bir insan değilim. Üslubum ve gündelik hayatım da böyle değildir. Büyük oranda bu iktidar ve Recep Tayyip Erdoğan hepimizi bu hale getirdi. Onun bütün bu hoyratlığı hepimizi bu hale getirdi. Onun hoyratlığı hepimizi yaşam hakkımız elimizden alınıyor, özgürlük alanımız daraltılıyor ve ülke karanlığa sürükleniyor duygusuna yöneltiyor ve savunma duygusuyla hepimiz hırçınlaştık. Bunun aslında bir hastalık olduğunu düşünüyorum. Bu Erdoğan’dan bize bulaşmış bir hastalık. İnanıyorum ki Erdoğan’sız bir Türkiye’de tedavi olacağız. Ama şu anda bizim bunu durdurma lüksümüz yok. Tersine daha güçlü mücadele etmemiz gereken dönemdeyiz. Onun için de ben de eski, daha sakin, daha duygulu yazılarımı özlüyorum. Maalesef yoğun bir mücadelenin içine girdik. Onun içinde duyguya çok az yer kaldı. Daha çok hırçınlık ve kavga öne çıkar oldu. Dilerim bu çabuk biter. Türkiye bu karanlıktan kurtulur ve ondan sonra bizde normalize oluruz.”


“Toplumsal yarar inşa etmek gerek”


Kasım ayında yayımlanan ve Can Dündar tarafından kaleme alınan “Abim Deniz” kitabının hikayesini olayın esas kahramanı Hamdi Gezmiş’ten detayı olarak dinlemiştik. Yine de kitabın yazarı olarak Dündar’a sormak istediğim ve merak ettiğim detaylar var. Daha önce kitaba ilişkin açıklamalarında “Bu kitapta Deniz’in nasıl öldürülmediğinin hikayesini anlatıyorum ve bugünün inşası aslında o günlere dayanıyor” demişti. Bugünlerden çıkmanın yöntemi kitabın satır aralarında bulunabilecek bir gerçek olabilir mi?


Evet, doğrudur böyle bir açıklamam oldu. Bence kitap biz neye kıydık da bu güne geldik sorusunu ortaya atabiliyor. Bunun için de elbette biz neyi tekrar inşa edersek daha iyi bir ülke kurarız sorusunun cevabı da var. İdealist bir kuşak var orada, parayla pulla işi olmayan. İtibarı parada pulda aramayan bir kuşak var ortada. Kendi geleceğini ülkesinin geleceğinin gerisinde tutan kendi çıkarını her zaman öteleyen ama toplumsal çıkar ve faydayı öne çıkaran bir kuşak var ve o kuşağa kıydılar. Dolayısı ile bugünkü aç gözlü, hırçın ve çıkarcı yetişenler iktidara da el koydu. Şimdi bizim tedavi olmak dediğim biraz da o kuşağı yeniden ihya etmekten geçiyor. Yeniden benzer idealizmi kazanmak ve yeniden hep birlikte bir toplumsal yarar inşa edebilmek gerek. Bunun arayışına girmemiz, arayışı içinde olmamız gerek. Bunun ipuçları da o kuşakta o gencecik kuşakta var. o gencecik çocuklar bize bunu öğrettiler. O sayede de bu gün hala isimleri çocuklarda yaşıyor hala bir direniş olduğunda onların ismi bayraklaştırılıyor onlardan öğreneceğimiz çok şey var.”

Bu haber toplam 1683 defa okunmuştur