1. HABERLER

  2. HABERLER

  3. FARKINDA MIYIZ?
FARKINDA MIYIZ?

FARKINDA MIYIZ?

“Önce tutukla, kamuoyuna suçlu gibi açıkla, sonra emare ara” yaklaşımı sıklıkla yaşanmaya başladı. Soruşturma aşamasında tüm delillerin hukuka uygun yol ve yöntemlerle toplanması, yeterli şüpheye ulaşılmadığı durumda da şüpheli hakkında dava açılmaması gi

A+A-

Haber / Yorum

Polis örgütümüzün son dönemde ‘ağır bir psikoloji’ altında görev yaptığı ortada… Ancak meseleyi ‘Pervin Gürler’in genel müdürlüğünü isteyenler ya da istemeyenler’ üzerinden tartışmak, evrensel doğruları gözden kaçırıyor.

“Soyguncular”ın ortaya çıkması sırf Pervin Gürler’in “başarı” hanesine yazılacak diye bunun aksini istemek mümkün mü? Mesele Gürler’i “övmek” ya da “yermek” olayının çok ötesinde. Mağusa’da olması gereken bir cinayet zanlısı Lefkoşa karakolunda ölüyorsa, Güzelyurt’ta olması gereken soygun zanlısı Değirmenlik’te sorgulanıyorsa, Türkiye’den “iadesi” istenen bir diğer zanlı “serbest” bırakılıyorsa, insanlar önce ‘suçlu’ diye teşhir edilerek daha sonra ‘masum’ olabiliyorsa, avukatlar müvekkillerine ulaşamıyor, tahkikat memurunun ismini öğrenemiyorsa gelişmeleri biraz da “insan hakları” üzerinden okumak gerekiyor.

Başbakan’ın “Polis Raporu’nu YENİDÜZEN’le paylaşması” üzerine “ağır eleştiriler” var. İyi de, kimse farkında değil mi, Başbakan’ın paylaştığı “iki cümle” rapor, Polis Basın Subayı’nın açıklamasından çok daha az bilgi içeriyor! Polis Basın Subayı’nın açıklaması, Başbakan’a verilen rapordan daha detaylı ancak kimse “içeriğe” bakmıyor.

 

Cenk MUTLUYAKALI

“Önce tutukla, kamuoyuna suçlu gibi açıkla, sonra emare ara” yaklaşımı sıklıkla yaşanmaya başladı. Soruşturma aşamasında tüm delillerin hukuka uygun yol ve yöntemlerle toplanması, yeterli şüpheye ulaşılmadığı durumda da şüpheli hakkında dava açılmaması gibi ‘evrensel’ gerçekler unutulmuş, mesele ‘siyasi bir tartışma’ya dönüşmüşse, tüm değerler de ‘yakınlıklar’ ya da ‘karşıtlıklar’ üzerinden yaşanıyorsa, asıl ‘soygun’ buradadır, ‘insan hakları’ soyulmaktadır, farkında mıyız?
Polis örgütümüzün son dönemde ‘ağır bir psikoloji’ altında görev yaptığı ortada… Ancak meseleyi ‘Pervin Gürler’in genel müdürlüğünü isteyenler ya da istemeyenler’ üzerinden tartışmak, evrensel doğruları gözden kaçırıyor.
Cumhurbaşkanlığı ve Hükümet’in “askıda” bıraktığı “başsızlık” polisin başını ağrıtırken, toplumda da ciddi güven erozyonu yaşatıyor.
“Soyguncular”ın ortaya çıkması ve ciddi bir suçun aydınlatılması sırf Pervin Gürler’in “başarı” hanesine yazılacak diye bunun aksini istemek mümkün mü? Eğer bunun aksini hayal edenler, düşleyenler varsa, yurtsever olamazlar… Eğer böylesi bir “kin”le hareket edenler varsa, oturdukları koltuklardan kalkmaları gerekir.
Ancak…
Meseleyi “siyasi” bir zemine çekerek, sırf “polis müdürünü başarılı” göstermek için “doğruları” gözden kaçırmak da yurtseverlik değildir.
Yani mesele Gürler’i “övmek” ya da “yermek” olayının çok ötesinde.
Yanlış yanlış üzerine

Mağusa’da olması gereken bir cinayet zanlısı Lefkoşa karakolunda ölüyorsa, Güzelyurt’ta olması gereken soygun zanlısı Değirmenlik’te sorgulanıyorsa, Türkiye’den “iadesi” istenen bir diğer zanlı “serbest” bırakılıyorsa, insanlar önce ‘suçlu’ diye teşhir edilerek daha sonra ‘masum’ olabiliyorsa, avukatlar müvekkillerine ulaşamıyor, tahkikat memurunun ismini öğrenemiyorsa gelişmeleri biraz da “insan hakları” üzerinden okumak gerekiyor…
Güzelyurt Polis Müdürlüğü varken, Güzelyurt’a bağlı bir olay için soruşturma neden Değirmenlik Karakolu’na yapılıyor. Meseleyi Polis Müfettişi soruştururken, ifadeyi niye bir başka karakolun çavuşu alıyor?
Güzelyurt’ta sorgulayacak polis mi yok, yoksa ‘karakol’ mu yetersiz?
Tüm zanlı avukatları diyor ki, “Gönüllü ifade huzurumuzda alınmadı.”
Hatta diyorlar ki, “Bize tahkikatı yürüten isim dahi söylenmedi.”
Para yok ortada, kar maskeleri yok, parmak izi yok, ‘kamera görüntüleri var’ deniyor ancak ‘görüntüler ne’ söyleyen yok, arabayı kim nasıl almış yok…
Ama ısrarla “soygun suçluları yakalandı” gibi bir hava var…
“Polis cinayeti”ni yine birlikte yaşadık.
Mahkemenin “polise” emanet ettiği en önemli şüpheli, baş zanlı Mehmet Vechi, en güvenli olduğu binadan “soğuk bedeni” ile çıktı, öldü.
Niye Mağusa değil de Lefkoşa karakolundaydı? İki polisin korumasında, yaşı oldukça ileri ve açık kalp ameliyatı geçirmiş bir insan nasıl kendini merdiven boşluğundan aşağıya bıraktı?

“Polis öldürdü” diyor!

Ülkenin en kıdemli, tanınmış, deneyimli avukatlarından biri, hem de mahkeme huzurunda polisi “cinayetle” suçluyor.
“Vechi’yi polis öldürdü” diyor.
Kimseden tek kelime açıklama yok.
İlginçtir, mahkeme huzurunda söylenmiş bu sözler,medyaya da yansımıyor.
Konuşulmuyor bile.
Oysa polis cinayetle suçlanıyor.

Türkiye de mi güvenmiyor?

Başbakan’ın “Polis Raporu’nu YENİDÜZEN’le paylaşması” üzerine “ağır eleştiriler” var. İyi de, kimse farkında değil mi, Başbakan’ın paylaştığı “iki cümle” rapor, Polis Basın Subayı’nın açıklamasından çok daha az bilgi içeriyor! Polis Basın Subayı’nın açıklaması, Başbakan’a verilen rapordan daha detaylı ancak kimse “içeriğe” bakmıyor. 
Polisimizin “bize iade ediniz” dediği zanlıyı, Türkiye Cumhuriyeti Savcılığı “serbest” bırakıyor.
KKTC’yi tanıyan tek ülke Türkiye dahi “zanlı” denen ve kamuoyuna “suçlu” gibi lanse edilen ismi vermiyor.
Suç unsuru görmüyor.

‘Masumiyet Karinesi’

Akademisyen, ceza hukuku profesörü ve avukat Prof. Dr. Ersan Şen’in şu ifadelerini lütfen bir okuyalım:
“Hukuk devletinde yaşamak, bir suçla suçlanıp yargılanan herkesin masumiyet/suçsuzluk karinesi altında bazı haklara sahip olması ve bu hakları kullanabilmesi demektir.
Hakkında soruşturma açılan kişi, gereği gibi savunma yapabilmek için öncelikle ne ile suçlandığı bilmelidir.
Bir suçla suçlanan kimseye zor kullanılamayacağı gibi, ifade ve sorguda baskı da yapılamaz.
Suçlanan kişi, özgür iradesi ile savunmasını sözlü veya yazılı olarak yapabileceği gibi, susarak da yapabilir.
Susmak, suçlamayı kabul etmek değil, reddetmek anlamına gelir.
İddiayı ortaya koyan, iddiasını ispatla yükümlüdür.
Sanık ve avukatı; soruşturma dosyası ile ilgili gizlilik kararı olsa bile, hangi suçlama ve delillerle gözaltına alındığını, hangi dayanakla tutuklamaya sevk edildiğini, tutuklandığını veya adli kontrol tedbirine tabi tutulduğunu bilme, delilleri görme ve değerlendirme hakkına sahiptir.
Sanık; suçlu olduğu kesinleşmedikçe, yani kanun yolları tükenmedikçe suçlu ilan edilemez ve gösterilemez.”
Tüm bunların önemi var mı?
Yoksa biz meseleleri ‘siyasi’ zeminlerde, ‘karşıtlıklar’ ya da ‘yakınlıklar’ üzerinden tartışmaya devam mı edeceğiz.
Polis teşkilatının yeniden yapılanmaya, medyanın kendisini sorgulamaya, ‘devlet’in bir bütün olarak ciddiyete, toplumun da ‘aydınlanmaya’ ihtiyacı vardır.

Bu haber toplam 10893 defa okunmuştur
Etiketler :