1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Sonuçlardan Sebepler Yaratılırsa Boşanma Felaketlerin Anası Olur
Sonuçlardan Sebepler Yaratılırsa Boşanma Felaketlerin Anası Olur

Sonuçlardan Sebepler Yaratılırsa Boşanma Felaketlerin Anası Olur

Sonuçlardan Sebepler Yaratılırsa Boşanma Felaketlerin Anası Olur

A+A-


Esra GEDİK
esragedik.34@gmail.com

Doktora tez çalışmam evlilikleri boşanma ya da eşin vefatı yolu ile sonlanan kadınların evlilikleri sonlandıktan sonraki deneyimlerini karşılaştırması üzerine idi. Tez çalışmam (i)  için yaptığım derinlemesine görüşmelerin birinde boşanmış kadınlardan biri görüşmeyi şöyle bitirmişti: “Boşanmayın, kocanızın ölmesi için dua edin.” Bunu dile getirirken “erkek soykırımından” bahsetmiyordu. Kendi deneyimledikleri çerçevesinde Türkiye’de kendi isteği ile boşanmaya karar vermiş kişi olmanın (resmi kurumlar için ve çevreleri için aileyi parçalamış kişi olmanın) zorluklarından bahsediyordu. Tezimde de uzun uzun anlattığım gibi Türkiye’de boşanma “ürkütücü” resmedilirken, evlilikleri (aileleri) kendi istekleri ile değil eşin vefatı ile sonlanan kadınlar yüceleştirilirken ve onların yaşamlarını kolaylaştırmak adına sosyal politikalar üretilirken(1), boşanmış bir kadının dilinden bu cümleyi duymak çok da şaşırtıcı değildi aslında.

O nedenle Aile Bütünlüğünü Koruma Komisyonu’nun diğer adının “Boşanmaları Önleme Komisyonu” olması kaçınılmazdı (2). Boşanmış kadınların başlarına neler geldiğini anlatabilmek, kendi tezimin verilerini sunmak için bu komisyonda yer almaya çalıştım. Geçen ay komisyona davet edildim ve bir sunum gerçekleştirdim . Benimle beraber beş sunum daha vardı (3). Sunumların içeriklerinden ayrıntılı bahsetmeyeceğim ancak son günlerde bu komisyonun raporuna dair eleştiriler üzerine yapılan “Aile bütünlüğüne dair konular bilimsel veriler ışığında ortaya konulmuş ve öncelikle sorunlar tespit edilmiştir”(4) açıklamasındaki “bilimsel”liğin nasıl ortaya çıktığına dair kendi eleştirilerimi paylaşmak istiyorum.

Benden önceki komisyonlarda sunum yapanların sunumlarına tutanaklardan bakmadım. Ama katıldığım o gün için yapılan sunumlara dair şunu söyleyebilirim: Sunumların verileri, verilerin sebepleri sunulmadığı için, boşanmaların “önlenme”si gerekli bir olgu olduğu algısını yaratmaktadır. Sunum yapanlar bunu istememiş olsalar dahi komisyonun raporunun sonuçları bize sunulan verilerin nasıl kullanıldığına dair bilgi veriyor.

Komisyonda sunum yaptığım gün, internet bağımlılığı, mutluluk anketleri, cinsel kimlik bozuklukları gibi pek çok konuda sunum dinledim. Metin içerisinde kullanılan “cinsel kimlik bozukluğu” kavramı bana ait değildir. Komisyonda sunum yapan uzmanın kullandığı kavram bu olduğu için metin içerisinde bu şekilde kullanılmıştır. Bu kavramdan ne kast edildiği tutanaklarda mevcut olan sunumunda bulunmaktadır. Daha ayrıntılı bilgi için TBMM komisyon tutanaklarına bakılabilir. Cinsel kimliklere dair “bozuk” ya da “sağlam” gibi bir bakış açımın olmadığını vurgulamak isterim.

Komisyonda, o gün, TÜİK'in 2015 Yılı Yaşam Memnuniyeti Araştırması'nın sonuçlarını aktardı. Evli bireylerin, evli olmayanlara göre daha mutlu, evlilerin 2015 yılında yüzde 59,6’sının evli olmayanların da yüzde 49,5'inin mutlu olduğunu aktardı. Kişilerin "mutluluk kaynağınız nedir" sorusuna en çok "aile" cevabını verdiğine dikkati çekilen sunumda, erkeklerin yüzde 77'sinin, kadınların ise yüzde 68'inin "tüm aile" cevabı verdiğini anlattı. Buna ek olarak, “Medeni duruma göre baktığımızda -yine 2015 yılı için sonuçlar bunlar- evli bireyler daha mutlular. Erkeklerde yüzde 55,8; kadınlarda yüzde 63,1 mutluluk oranları. Boşanmış bireylerin mutluluk oranları daha düşük; erkeklerde yüzde 29,6; kadınlarda yüzde 41,7.” diye de belirtti.

Diğer bir sunum “Sağlıklı Kimlik Gelişimi ve Cinsel Kimlik Bozukluğu” ile ilgili idi. Bu sunumun o gün bizi getirdiği nokta, Türkiye’de cinsel kimlik bozukluklarının (bunun ne olduğuna dair de bir sürü sorum olmasına rağmen bu başka bir yazının konusu) artmasındaki sebebin aile bütünlüğü olmaması idi. Başka bir ifade ile boşanıp ailede “baba” olmadan çocuklarını büyüten kadınların bunda etkili olabileceği dile getirildi. Boşanmış kadınlarla birlikte yaşayan erkek çocuklarının cinsel kimlik bozukluğuna daha yatkın olduğu bile dile getirildi. Bu sunum üzerine komisyon üyelerinden bir milletvekilinin sorusu da bu duruma dair var olan algıyı bize göstermektedir:
“Benim size sormak istediğim bu cinsel kimlik gelişimini olumsuz etkileyen birçok unsur; ebeveyn, televizyon, İnternet, davranışlar, çevre vesaire ama bu boşanmaların bu tür cinsel gelişimi olumsuz etkilediğine dair bilimsel kanıtlarınız var mı? Çünkü bunlar bizim Komisyonumuz için de önemli ve insanları hakikaten bu konuda uyarmak gerektiğini düşünüyorum. Bir de tabii, Freudcu ya bilim adına, psikoloji adına, psikiyatri adına yapılan çok ciddi, vahim hatalar da var. Yani insan fıtratına uymayan birtakım şeyleri Batı’dan… Batı zaten kendi toplumunu bozmuş, kendi nesillerini büyük ölçüde bozmuş –hepsini diyemeyiz ama- aynı bozulan şeylerin tedavisini biz onlardan değil de kendi değerlerimiz ve ölçülerimiz istikametinde geliştirmemiz lazım geldiğini düşünüyorum. Bu açıdan, bu cinsel davranış bozukluklarında aile bütünlüğünün önemi konusunda ne söyleyebilirsiniz, bunun korunması açısından?”(5)

Tüm bu örnekleri vermemin sebebi şu: Sonuçlardan sebepler çıkarıldığını düşünmem. Başka bir deyişle, tüm bu istatistikler, bilgiler verilirken bu sonuçlara sebep olan unsurlar es geçilmiş ve “neden” sorusu yanıtsız bırakılmıştır. Örneğin, boşanmış kadınlar/bireyler daha mutsuz diye karşımıza çıkan istatistik bize kadınların neden mutsuz olduğunu göstermiyor. Mutsuzluğun nedenlerine dair veri sunulmadan, boşanmanın kendisi bir mutsuzluk sebebi olarak yansıtılıyor. Bu veriler kadınların boşandığı için mutsuz olduğunun bir kanıtı değildir. Aksine benim araştırmamın sonuçları göstermiştir ki kadınlar boşanma kararı aldıkları için pişman değiller. Dahası bu kararı geç aldıkları için pişmanlar. Boşandıkları için değil, boşandıktan sonra boşanmaya ve boşanmış kadına dair algılar nedeni ile yaşadıkları ekonomik ve sosyal sorunlardan rahatsızlar. Buna dair politikaların geliştirilmesi gerekirken boşanmayı engellemek ve aileyi güçlendirmek adına getirilen öneriler kadınların var olan sorunlarını çözmediği gibi bu sorunlara sebep olan algıları da pekiştirmektedir.

Benzer bir şekilde erkek figürü olmadan yaşayan erkek çocukların kadın ağırlıklı ortamlarda büyütüldükleri için cinsel kimlik bozukluğu yaşayabileceğini söylemek boşanmayı “aileyi parçalamak” olarak gören algıyı pekiştirmekten öteye gitmez. Çünkü bu argüman, boşanmış kadınların çocukları ve ailenin erkek bireyleri ile yaşadıkları sorunları bize göstermez. Neden kadın ağırlıklı “teyze, anneanne” ile birlikte yaşamak zorunda kaldıklarına dair bir veri koymaz önümüze. Burada da aynı şekilde sonuçlardan sebep çıkarıldığını düşünüyorum. Bu sonuçların sebeplerine dair veriler ortaya konmadan bu sonuçların bizi getirdiği nokta boşanmaya ve boşanmış kadın olmaya dair hali hazırda Türkiye’de var olan algıların yeniden üretilmesidir. Çünkü yine çalışmam göstermektedir ki boşanmış kadınlar boşandıktan sonra ailedeki ve akraba çevresindeki erkek figürlerle sorunlar yaşamaktadır. Pek çoğu bu kadınları “yoldan çıkmaya hazır”, “denetlenmezlerse başlarına iş açacak” kadınlar olarak gördükleri için hem bu kadınları hem de bu kadınların çocuklarını denetim ve kontrol altında tutmaktadırlar. Aileler bu kadınların ve çocukların kendi istedikleri gibi yaşamalarını isterler. Bu da boşanmış kadınların çocuklarının diğer erkek figürlerle sağlıklı bir iletişim kurmasını engeller. Boşanmanın toplumda bir “itibar kaybı-statü kaybı” gibi algılanmasının ya da boşanmanın “aileyi parçalamak” gibi görülmesinin önüne geçilmesi lazım ki kadın aileye geri döndüğü zaman, ailedeki diğer erkek figürler boşanma üzerinden hâlihazırda var olan kültürel ön yargılar tarafından hareket etmesin.

Dahası “namus” algısı nedeni ile boşanmış kadınların hem kendi aileleri hem de eski kocaları bu kadınların yeni bir ilişki kurmalarına izin vermezler. Hatta kadınların ölümü ile sonuçlanan vakalarla karşılaşmaktayız. Başka bir durum ise şudur. Hali hazırda nafaka boşanma sırasında bir koz olarak kullanıldığı, nafaka ödemeleri düzenli yapılmadığı (çoğu zaman hiç ödenmiyor, ödenmeyen nafakalar denetlenmiyor ya da geriye dönük nafaka borçlarını kadınlar geri alamıyor) ya da nafaka bedelleri kadın ve çocukların hayatlarını devam ettirebilecek miktarlarda olmadığı için bu kadınların ekonomik olarak kendi ayakları üzerlerinde durması zorlaşmaktadır. Bu nedenle çocuk bakımına ayıracakları paraları olmadığı gibi devletin sağlayabileceği ücretsiz çocuk bakım evleri ya da kreşler de bulunmamaktadır. Bunun sonucu olarak, bu kadınlar evde başka kadınlara mecburdurlar. Kendileri çalışırken çocukları ile ilgilenecek ucuz çocuk bakımı yine kendi ailelerindeki kadınlardan çıkmaktadır.

Komisyonun tartışılan raporu bu durumlara dair bir politika önümüze koymazken nafaka ödemelerinin ve boşanmaların zorlaşmasına dair değişiklikler önermektedir. Bu komisyon boşanmayı engellemek yerine, boşanma sonrasında kadınların karşılaştıkları sorunları engellemek ya da bu sorunlara sebep olan algıları ortadan kaldırmak için de bir şeyler sunmuş olmalı idi. Boşanmak isteyen kadınların, boşanmayı sağlıklı gerçekleştirebilmesi ve boşanma sonrasında var olan önyargılar ve ekonomik zorluklar nedeniyle kötü giden evliliklerine ya da şiddete mecbur olmamaları için, boşanma sonrası kadının kendi istediği hayatı kendi istediği şekilde yaşamasına fırsat verecek veya onu istemediği başka bir erkeğe ya da yeniden ailesinin şartlarına ya da ailesinin bakış açısıyla istediği bir hayata mecbur bırakmayacak şekilde sosyal ve ekonomik koşulların sağlanması gerekmektedir. Bu
nedenle, sosyal ve ekonomik politika yapılırken bu koşulların gözetilmesi öncelikli
olmalıdır.

-------------------------------------------

Notlar:
(i) Esra GEDİK, Trapped in Between State, Market and Family: Experiences of Moderately Educated Divorced and Widow Women, Unpublished PhD Thesis, Depertmant of Sociology, Metu, 2015.
(1) Bakınız eşi vefat eden kadınlara ödenen nakit yardımı.
(2) Kaldı ki bu noktada insanın aklına şu soru geliyor: Ailenin tanımı ne? Tüm bu tartışmaların temelinde yatan soru bu. Boşanmış kadınların/bireylerin evlilikleri sonlandıktan sonra oluşturdukları yapı da aile olamaz mı? Ailenin eril tanımını nedeni ile boşanmış kadınların yeniden oluşturdukları aileler aile sayılmıyor. Dahası aile bütünlüğünü korumaya çalışırken neden sadece boşanma ve boşanmış bireyler üzerinden bir tartışma yürütülüyor? O zaman eşi vefat etmiş bireylerin ailelerine dair nasıl bir bakış açısı var? Tüm bunlar da üzerine düşünülmesi gereken unsurlar.
(3) Sunumların ayrıntılarına şuradan ulaşılabilir. https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/komisyon_tutanaklari.goruntule?pTutanakId=1606
(4) http://t24.com.tr/haber/bosanma-komisyonu-baskani-aile-butunlugune-dair-konular-bilimsel-veriler-isiginda-ortaya-konulmustur,341258
(5) TBMM komisyon tutanağı, https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/komisyon_tutanaklari.goruntule?pTutanakId=1606

Bu haber toplam 2624 defa okunmuştur
Gaile 371. Sayısı

Gaile 371. Sayısı