1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. “Müzik sohbettir”
“Müzik sohbettir”

“Müzik sohbettir”

“Müzik sohbettir”

A+A-

Filiz Uzun

Jazz gönlümün sultanı müzik türlerindendir. Bu tür müzik yapanlar da gönlümde önemli yere sahiptir. Müziğin evrensel olduğu gerçeği değişmez sanırım herkes için. Hangi dilde yapılırsa yapılsın ezgiler önemlidir. Jazz ezgileri kalbimin derinlerine işler her zaman, bunu her fırsatta da söylüyorum.

Adamızın kuzey yarısında Jazz dinlenecek çok da fazla mekân yoktu düne kadar. Hep hayalimdi Jazz müzik çalınan, Jazz’ın ruhuna uygun bir mekâna sahip olmak. Şu an pek mümkün olmasa da bu tür mekânlar yaşadığımız şehirde açıldıkça çok mutlu oluyorum.

Bu haftaki konuğum da Jazz müzik yapan Bas Gitarist Cahit Kutrafalı. Şu an çıkardığı yeni albümü “AS İT İS” albümüyle Kıbrıs’ta Jazz müziğine farklı bir bakış açısı sağladığını düşünüyorum ben. As İt is (olduğu gibi) tam da adı gibi bir albüm. Jazz’ın birçok türünü bulabileceğiniz bir albüm olmuş.

Cahit Kutrafalı’nın albümü ve yaptığı müzikleri ile dünyadaki diğer müzisyenlerden hiçbir farkımız, eksiğimiz olmadığının kanıtı gibi. “Bir harika ekip çalışması daha”, dedirten bir çalışma olmuş. Tüm albümde çalan müzisyenleri kutluyorum.

Cahit Kutrafalı kapılarda sınırlar olsa da kafasındaki sınırları kaldırarak iyi işler başarıyor kendi adına diğer müzisyen arkadaşlarıyla birlikte. Sadece Kuzey Kıbrıs’ta değil Ada’nın her iki tarafında da adından söz ettiriyor. Bence herkes yapmalı bunu. Mekân sahipleri de diğer sanatçılar da müzisyenler de. Kafalarımızdaki sınırları kaldırmalıyız önce. 

‘As İt İs’ albümünü konser alanlarından dinlemek için heyecanla bekliyorum. İlk konser çok yakında Naci Talat Vakfı’nda. Kaçırmayınız derim ben. Ben kaçırmayacağım çünkü.
Tebrikler Cahit Kutrafalı…

Bu albüm ilk olabilir ama eminim son olmayacak…

F.U: Müziğe sen de küçük yaşlarda mı başladın?
C.K:
Evet küçük yaşlarımda müziğe piyano dersleriyle, klasik müzikle başladım. Orta okul yıllarımda okul arkadaşlarımdan etkilenerek gitara merak sardım. Hatta grup kurarak okullararası müzik yarışmalarına katılırdık. Daha sonra lise yıllarımda ise bas gitara geçiş yaptım. O zamandan beri de bas gitar çalıyorum.

F.U: Müzik eğitimi alarak devam ettin sanırım değil mi?
C.K:
Türk Marif Kolejinden mezun olduktan sonra Doğu Akdeniz Üniversitesi Müzik bölümünü kazandım ve birçok müzisyen arkadaşımla birlikte mezun olduk. Tolga Erzurumlu, Kadir Evre, Hüseyin Kırmızı.

F.U: Ülkemizde gerçekten iyi müzisyen diyebileceğimiz birçok kişi de sizin gibi aynı dönem Doğu Akdeniz Üniversitesi Müzik bölümünden mezun olmuş. Hakikaten o yıl bir rastlantı mıyd? İyi bir eğitim mi aldınız?
C.K:
Bizim dönemin çok şanslı olmasının en büyük nedeni; Doğu Akdeniz’de müzik bölümü yeni kurulmuştu ve tüm öğretim görevlileri yurt dışından,  alanında çok iyi müzisyenler getirtilmişti. Çoğu Amerika ve Avrupa’dan geliyordu. Ki bu hocalardan gidip özel ders almanıza bütçe dayanmazdı. Gerçekten bizler eğitmen açısından çok şanslı bir dönemde okuduk. Bir de arkadaş grubu çok önemli tabii. Zaten dışarıda birlikte çaldığımız çalıştığımız, bilgi alış verişi yaptığımız arkadaşlarımızdı. İyi ekip her zaman önemlidir. Ben her zaman okulun hep bir yere kadar olacağını düşünürüm gerisi sizin ne kadar bu işe gönül verdiğinize ve çalıştığınıza bağlıdır. Bizim şansımız dönem arkadaşlarımızın da meraklı ve çalışkan olmasıydı sanırım.

F.U: Bazı sanat dallarında eğitimcinin benimsediği ekol öğretilir ve o ekolün dışına çıkmak biraz zordur. Müzikte de bu var mıdır?
C.K:
Müzik bölümü müfredatı konservatuara yakındır ancak konservatuarlardaki katı klasik batı müziği disiplini yoktur. Daha çok yaylılar ve piyanoda belli ekoller belli disiplinler vardır fakat bizim conversial müzik dediğimiz bas gitar, gitar, davul, kiboard’da belli bir ekol yoktur, idoller vardır.

MÜZİSYEN EGOSU

F.U: Sen yıllardır bas gitar çalan biri olarak Cahit Kutrafalı tarzı oluştu mu?
C.K:
Bana göre elbette bir tarzım var. Ancak dinleyicilerin Cahit Kutrafalı tarzını öğrenebilmeleri için birkaç albüm daha oluşturmam ve tüm albümlerimde hemen hemen aynı tarzı oluşturabilmem gerekir. Benim tarzım Jazz’dır ancak ben biraz daha insanlara dokunabilen, daha melodik şekilde sunmayı seviyorum jazz’ı. Çok fazla müzisyen egosu ile dinleyiciyi yormayacak tarzda müzik yapmayı seviyorum. Aristokrat  jazz değil yani.

F.U: Yıllarını müziğe adamış, bu uğurda eğitim alan ve hala daha kendini geliştiren bir müzisyen olarak hedeflerine ulaşıyor musun?
C.K:
Okul bittikten ve profesyonel müzik hayatım başladıktan sonra gerçekleştirmek istediğim birçok şeyi gerçekleştirdiğimi düşünüyorum. Tabii ki daha birçok hedefim var. Hem ben hem de arkadaşlarımın en büyük motivasyonu öğrenme isteğimizdir. Kafalarımız zaten 24 saat müzikle ilgili planlarla ve hedeflerimizle doludur.

F.U: Cahit Kutrafalı olarak çok iyi bir müzisyen, çok iyi bir besteci olsan da iyi bir ekibin, orkestran yoksa aslında bir anlamı yok değil mi?
C.K:
Kesinlikle. Ekip çok önemli. Ülkemizde çok değerli müzisyen arkadaşlarımız var. Belki toplum bunun çok bilincinde olmayabilir ama gerçekten çok değerli müzisyenler var. Bizler de bir araya geldiğimiz için şanslıyız. Çünkü birbirimizin gelişimine katkı koyuyor ve motive ediyoruz.

“MÜZİK SOHBETTİR”

F.U: İyi bir müzisyen diğer enstrümanları da iyi tanımalıdır değil mi?
C.K:
Elbette. Ben kendimi sadece bas gitarist olarak görmüyorum. Ben bir müzisyenim. Ve sadece bas gitar çalıyorum. Bas gitar benim müziğimi paylaşabilmem için bir araçtır. O yüzden elbette tüm enstrümanları tanımalıyız. Müziği üç boyutlu düşünmek lazım. Sadece çaldığınız enstrümanı değil herkesin yaptığı müzikle çıkan soundu düşünmek gerekir. Müzik aslında sohbettir. Biz sohbet ederken müzik dili konuşuyoruz. Tüm müzisyenlerin bir birini dinlemeyi de bilmesi gerekir. Aksi takdirde ortaya allem galem bir şey çıkar. Bir müzisyen %20 kendine % 80 gruba odaklı olmalıdır. 

F.U: ‘As it is’ nasıl ortaya çıktı?
C.K:
Albumü oluştururken çok farklı ve çok kalabalık bir grupla birlikte çalıştık. Kıbrıs’ın kuzeyinden, Güney’inden, Türkiye’den, Amerika’dan birçok müzisyen arkadaşımla birlikte çalıştım. Türkiye’den Genco Arı var mesela, Derin Bayhan, Cenk Erdoğan. Güney’den Stelyos, Andreas, Ermis, Haris Yuannu var, Ada’nın kuzeyinden Tolga Erzurumlu, Kadir Evre, Ahmet Elmas, Ezgi Akgürgen, Fuat Kutrafalı (kardeşim), Amerika’dan Cris Bars. Yaklaşık 15-16 kişilik bir ekip var ve her parçayı farklı oluşturduğumuz ekiple çaldık. 5 farklı ekip var ve her bir ekiple 1-2 parça çalınmıştır.

F.U: Bu ekip kurma işini sen mi yaptın, hangi besteni hangi ekibin çalacağına sen mi karar verdin?
C.K:
Evet. Hatta besteleri oluştururken burayı Tolga iyi çalar ya da bu parçada Stelyo olmalıdır diyordum zaten. Ekipler bestelerin oluş döneminde oluşturulmuştu kafamda zaten. Kime rol vereceğini roller yazılırken belirlemek gibi aslında. Hepsi çok iyi müzisyenlerdir aslında fakat hepsinin farklı dokunuşları hepsinin farklı anlatım biçimleri var. Duygusal bir parçada başka bir arkadaşı düşünürken diğer parçada farklı arkadaşı düşünmemiz bundandır.

TÜRKİYE’DE BİRİNCİ

F.U: Bestelerini yaparken ne etkiledi seni? Nasıl yaptın bestelerini?
C.K:
Albümün adı gibi oldu aslında… As İt İs (Olduğu gibi). Aynen öyle oluştu parçalar da. Oturup hazırlanıp beste yapmadım yani. Örneğin bir çalışma anında herkes dışarı çıktığında bir anda oluşan bir melodi var hatta adını “Siz Dışarıdayken” koydum. Daha çok spontane gelişen melodiler oldu ve bunları kaydederek üzerinde çalıştım, derleyip topladım. Bu albüm tamamen olduğu gibi bir albüm yani. Bazıları da önceden oluşturup sakladığım küçük bölümcükler vardı daha sonra oluşturduğum parçalarla birleştirerek oluşan bir albüm oldu.

F.U: Teknolojinin ilerlemesi sizin de işinize yaradı. Şu an birçok müzisyenin evinde de küçük çaplı bir stüdyo var sanırım. Sende de vardır mutlaka.
C.K:
Evet bir odam var, çalıştığım ve kayıt yaptığım. Bazen gecenin bir yarısı aklıma bir şey gelip burada kaydedebiliyorum, çalışabiliyorum.

F.U: ‘As it is’ bayağı sevildi değil mi? Hatta Türkiye’de ilk sıralara yerleşti.
C.K:
Evet ben de şaşkınım aslında Türkiye’de bile çok beğenildi. Jazz’ın bir çok tarzı bu albümde var. İskandinav Jazz’ı andıran ezgiler var, minimal dokunuşlar da var. Albüm Türkiye’de dijital ortama girdiği andan itibaren (iTunes) ilk 1. sırada yer aldı. En çok satan albüm oldu. Kıbrıs’ta da hem müzisyen camiası tarafından çok beğenildi hem de halktan iyi geri bildirimler aldık. 1000 adet çoğaltıldı, 500’ü Türkiye’de tükendi Kıbrıs’ta da satışlar çok iyi. Bu da beni çok motive etti.

F.U: Albümün tanıtımı için konser planın var mı?
C.K:
Benim tercihim albüm insanlar tarafından dinlensin, hazmedilsin sonra bir konser yapalım diye düşündüm. Konserde insanların parçaları bilerek, daha önce dinlemiş olarak gelmesini istedim. Canlı performans biraz daha farklıdır çünkü. Bu ay 19 Kasım’da İstanbul’da bir konser olacak Türkiye’deki müzisyen arkadaşlarla. Orada albümden parçaları da çalmayı düşünüyoruz. Kıbrıs’ta ilk konseri Naci Talat Vakfı’nda yapmayı hedefliyoruz. 5 kişilik bir ekip olarak çıkmayı düşünüyoruz bu konsere.

“SU AKAR YOLUNU BULUR”

F.U: Evlisin, henüz çok yeni baba oldun? Nasıl gidiyor babalık?
C.K:
Evet daha çok yeni, şu an uykusuzlukla geçiyor ama çok güzel bir duygu. Bazen yanına gidip gitarla melodiler çalıyorum ama çok fazla tepki vermiyor 

F.U: Neler hayal ediyorsun bebeğinle ilgili?
C.K:
Öncelikle sağlıklı bir hayatı olsun, onun dışında çok fazla bir yönlendirme yapmak gibi bir niyetimiz yok açıkçası. Su akar yolunu bulur diye düşünüyoruz.

F.U: Evde her daim müzik olacak bu onun ruhsal halini iyi yönde etkileyecek bence…
C.K:
Mutlaka ben çalışırken evde hep müzik olacak, mutlaka müziği hazmederek büyüyeceği kesin. Eşimle benim en çok istediğimiz sağlıklı ve iyi bir insan olmasıdır. Sonrası elbette kendi seçimleriyle yaşayacak.

F.U: Bundan sonraki hedefin nedir?
C.K:
Çıkardığım albümüm “As it is”i canlı performanslarla duyurmak insanlara ulaşmasını sağlamaktır hedefim. Türkiye’de, Kıbrıs’ın hem kuzeyinde hem güneyinde konser hedeflerimiz var. Limasol’da, Larnaka’da da bağlantılar kurduk, oralarda konserlerimiz olacak. Ben zaten Kıbrıs’ı ayrı ayrı düşünmüyorum burası bizim ülkemiz ve kuzeyi güneyi benim için hiç fark etmez. Her köşesinde konserler yapabiliriz. Daha sonra da İstanbul, Ankara ve İzmir’den talepler var. En yakın hedefim konserler.

MÜZİKTE SINIR YOK

F.U: Her ne kadar politik anlamda sınırlar olsa da ülkemizde sanatsal anlamda özellikle müzik alanında sınır olmadığını düşünüyorum ben, sen de birçok sanatçı ile ekip olmuş hem güneyde hem kuzeyde çeşitli konserlerde yer aldın. Ne düşünüyorsun bu konuda?
C.K:
Kesinlikle ben de aynı düşünüyorum. Bana göre de müziğin dili dini sınırı yoktur. Kapılar 2003 yılının Nisan ayında açıldı, Mayıs ayında güneyde biz çalmaya başladık. O günden bu güne 12 yıldır güneyde ben kendi adıma söyleyebilirim ki çift toplumlu en çok  konserlere çıkan bir müzisyenim. Bir kez müzik camiasına girdiğiniz an tanınıyorsunuz ve hep çağrılıyorsunuz zaten. 2005 yılından beri iki toplumlu bir grubumuz var ve her zaman birlikte konserler yapıyoruz. Hatta biz bu ekiple Kıbrıs Cumhuriyetini temsilen birçok Avrupa ülkesinde müzik yaptık. Bizler Kıbrıs’ın bir bütün olduğunu savunan insanlarız ve maalesef hiçbir konserimiz KKTC medyasında yer almadı. Sadece konserlerde değil çift toplumlu tiyatrolarda da müzik yaptık, birçok etkinlikte görev aldım. Amerikan elçiliğinin sponsor olduğu Jazz etkinliklerinde her hafta bir şehirde konserler verdik. Limasol, Lefkoşa, Girne, Larnaka Kıbrıs’ın birçok bölgesinde.

F.U: Sınırlar bence kapılardan çok kafalardadır.
C.K:
Kesinlikle katılırım size. Bence biz Kıbrıslı sanatçılara en büyük ambargoyu kendi memleketimizdeki mekan sahipleri koyar. Başka ülkelerin sanatçılarına verilen değerin çok azını buradaki sanatçılara verseler Kıbrıs’ta müzik daha da çok gelişecek. Müzisyenler de aslında mekan sahiplerini yönlendirmeli, tarzlarından çizgilerinden ödün vermemeli. Müzisyen topluma yön veren olmalıdır.

KALİTELİ ÜRETİM

F.U:  Bilgini becerini paylaştığın arkadaşlar var mı?
C.K
: Bölümüm Müzik bölümü olduğu için bir eğitim kurumunda eğitim yapamıyoruz ancak ben yüksek Lisansımı Eğitim bilimlerinde pedagojik Formasyon üzerine yaptım. Yine de herhangi bir eğitim kurumunda çalışmadım. Ancak bazı genç arkadaşlara yardımcı olduğum oluyor vakit buldukça. Ancak önümüzdeki aydan itibaren birkaç üniversitede atölye çalışmaları, workshop’lar olacak.

F.U: Doya doya Jazz dinleyeceğimiz mekanlar yok, yeni yeni açılıyor. Gospel açıldı yeni Lefkoşa’da Ama her zaman müzik olmuyor.
C.K:
Evet düzenli hep aynı mekanda olmuyoruz ama ara ara trio olarak çalıyoruz. Mesela bu hafta Gospel’de olacağız. Uğur Güçlü, Tolga Erzurumlu ve ben.  Kadir Evre ile çalıyoruz Cadı Kazanı’nda. Her zaman değil ama ara ara bazı mekanlarda Jazz çalıyoruz. Eskiye oranla daha iyiyiz. Ama en azından insanların aklında kalabilen ve buralarda Jazz yapılır diyebileceğimiz Lefkoşa’da birkaç mekanımız oldu.

F.U: Son olarak söylemek istediklerin?
C.K:
Bana hem müzikle ilgili hem de albümüm hakkında bilgileri paylaşmama imkanı tanıdığınız çok teşekkür ederim. Ben her fırsatta söylerim bunu zaten ama maalesef bunlar gerçekler. Bizim halkımızdır sanata ambargoları koyan. Yerli sanatçıya, gerçekten üreten,  kendi çizgisini bozmadan kaliteli üreten sanatçılara değer verip sahip çıkılması gerekir. Bir Tolga Erzurumlu, Hüseyin Kırmızı, Fuat Kutrafalı, Emre Yazgın, Fikri Karayel, İnanç Ersen daha sayamadığım birçok değerli sanatçımız ve bu sanatçıların ürettikleri müzikler var. Değer verilip sahip çıkılmalı. Müzisyenler de misyoner olup çizgilerini bozmamalı para için müziği katletmemeleri gerekir. Kaliteli üretmeliyiz diye düşünüyorum.

 

Bu haber toplam 1959 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 237. Sayısı

Adres Kıbrıs 237. Sayısı