1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. “Sorunlarımızı hasıraltı ediyoruz”
“Sorunlarımızı hasıraltı ediyoruz”

“Sorunlarımızı hasıraltı ediyoruz”

“Sorunlarımızı hasıraltı ediyoruz”

A+A-

 

Stella Aciman

Çocuklarımız… Yaşamımızın en kıymetli varlıkları. Onları yetiştirirken ne gibi yanlışlar yapıyoruz, sorunlarına ne kadar çare olabiliyoruz? İşte bu soruların cevaplarını, Uzm. Çocuk ve Ergen Psikiyatrı Dr. Ayşe Zeki veriyor…


Size kimler geliyor?
Bana 18 yaşına kadar herkes gelebilir. Bebeklik, okul, ergenlik dönemleri ile ilgili danışmanlık almak isteyen anne-babalar gibi çok geniş kapsamlı bir alanı kaplar çocuk psikiyatrı.

Kıbrıs’a dönersek en çok hangi yaş grubu size geliyor?
Bize daha çok okul öncesi, okul dönemi ve ergenlik dönemi yaşayan çocuklar geliyor.

İlkokul çocuğunun ne gibi sorunları olabilir?
İlkokul çocuklarını bize daha çok öğretmenler yönlendiriyor. Okulların açıldığı ilk günlerde bizim hastalarımızda bir artış oluyor. Anneden ayrı kalamama gibi sorunlarla uğraşıyoruz. Okuma dönemine girildiğinde ise okuma, yazmayı öğrenemeyen, okuma güçlüğü olan, dikkat dağınıklığı olan, sınıftaki düzene ayak uyduramayan çocuklar ya anne-babalar, ya da öğretmenleri tarafından bize yönlendiriliyor. Ergenler sınav dönemlerinde, okulda çatışmalar olduğunda geliyor.

SORUNLAR HEP VARDI

Eskiden böyle sorunlar var mıydı?
Vardı ama biz farkında değildik. Çocuk psikiyatrisine ulaşabilmek kolay değildi. Zaten Ada’da 2009 yılından beri var. Bir de tabii çocuklar eskiden bu kadar önemli bir nokta da değillerdi, şimdi daha önemli bir noktaya geldiler. Eskiden bu kadar doyurulmuş çocuk yoktu, daha katı kurallar ve sınırlar vardı, çocuklar dayakla terbiye ediliyordu. İngilizler, seversek şımarır diye düşünüyor soğuk davranıyorlar ve dadılarla büyütüyorlardı çocuklarını. O katı kurallar buralara kadar geldi, eskiden kurallarla yetişen çocuklar vardı, şimdi ise kuralsız yetişen çocuklar var.

Günümüz çocukları teknolojiyi ellerinden bırakmıyor, bu konu aileler tarafından nasıl karşılanıyor?
Kıbrıs’ı konuşuyorsak; “herkesin çocuğunun var, benimkinin de olsun” diye düşünüyor aileler. Ya da çocuk görüyor bir başkasında ve “ben de isterim” diye tutturuyor.

DENGE ÖNEMLİ

Peki, bu doğru bir uygulama mı?
Oyun şekilleri değişiyor artık. Ben bile her yaptığım işte bilgisayara ihtiyaç duyuyorum. Çocuklar artık anaokullarında bilgisayarlarla sunumlar yapıyor. Çocuklar böyle bir çağda yaşıyorlar, burada önemli olan dengeyi bulabilmek. Sanki terazinin dengesi kaçmış gibi. Eskiden çocukları sokaklardan eve sokmaya çalışıyorduk. İnternetin güvenli bir yer olduğunu varsayarak çocuklar evde otursun, gözümün önünde olsun diye düşünüldü ama burada da bir sürü tehlike var. Eskiden anne ve babalarımız bizlerden çok daha tecrübeliydi birçok konuda ama şimdi birçok anne, baba bilgisayar kullanmayı bilmiyor. Onların bilmediği bir şeye hakim olmaya başladı çocuklar. Biz tehlikelerin farkında değiliz, yani bir pedofil Amerika’dan sizin çocuğunuza çok kolay ulaşabilir. Çocuğunuz bir porno sitesine rahatlıkla girebilir. Biz oyun bağımlısı, internet bağımlısı çocuklar yetiştiriyoruz. 20 saat bilgisayarın başından kalkmayan, yemeğini bile onun başında yiyen çocuklar var.

Bu bir hastalık mı?
Tabii, artık internet ve oyun bağımlısı olarak tanımlanan bir hastalık var. Alkol, kumar bağımlılığı gibi bu da bir bağımlılık olarak tanımlandı.

Kaç saat internet başında olursak bağımlı kategorisine giriyoruz?
Haftada dokuz saatten fazla internetin başında vakit geçiriyorsanız bağımlı oluyorsunuz ki çoğumuz aslında birer bağımlıyız.

Bir anne size böyle bir şikâyetle geldiğinde ona ne öneriyorsunuz?
Aileler bu çocukları genelde ergen olduğu yaşlarda bize getiriyorlar, o zaman da işimiz çok zorlaşıyor. Ama siz çocuğunuza küçük yaşta kural, sınır koyarsanız yani haftada üç gün yaşa uygun seçilen bu oyunu oynayabilirsin diyebilmek gerekiyor. Aileye bunu öğretirseniz çok hızlı bir değişim oluyor ama çocuk gelmiş ergen yaşa, o güne kadar çocuğunuza hiçbir kural ve sınır koymamışsınız… O yaştan sonra kural ve sınır koymak çok kolay değil çünkü zaten çatışmalı bir dönem. Ergenin artık bağımsızlığını ilan etmeye çalıştığı bir dönem.

 

Kıbrıs’ta ergenlerin uyuşturucu kullanımı ne sıklıkta?
KKTC’de  gençler arasında madde kullanım sıklığı oldukça yüksek. Bunu Çakıcı’ların yaptığı çalışmalarda görmek çok mümkün. Zaten klinikte de oldukça sık karşımıza çıkmaya başladı. Bizler geleneksel olarak küçük yaşta çocuklarımızı alkolle tanıştırıyoruz. Çocuğumuzu yakındaki markete alkol veya sigara almaya hiç düşünmeden gönderebiliyoruz. Alkol satışı yapılan dükkânlar hiç düşünmeden çocuklara alkol ve sigara satabiliyor. Gençler kolaylıkla alkol satılan eğlence mekânlarına girebiliyor ve alkole ulaşabiliyor. KKTC yasalarına göre 18 yaş altındaki bireylere alkol ve sigara satışı veya kullanımına müsaade etmek yasak. İçki satışı yapan mekânların denetimi yetkililer tarafından yapılmıyor. Anne babalar da tehlikenin tam anlamıyla farkında değil ve çocuklarının alkollü mekânlarda ne yaptıklarını denetlemiyor veya gençlerin alkol kullanımları normalleştirilmiş durumda; “gençtir, şimdi yapmayacak da ne zaman yapacak, hepsi yapıyor, ona yapma diyemeyiz” şeklinde düşünülüyor. Aslında baktığınızda bunun bir çocuk ihmal ve istismarı olduğunu iddia etmek yanlış olmaz.
Alkol ve sigara bu alanda çalışan bilim insanları tarafından “geçiş maddesi” olarak nitelendiriliyor. Uyuşturucu madde kullanımının öncülü yani… Bu maddelere ulaşmak gençler için ülkemizde çok kolay olduğuna göre, gençlerimiz arasında uyuşturucu madde kullanımının sık olmasına şaşırmamalıyız.
 

Bonzai kullanımı çok mu ve ülkede bu konuda ne gibi çalışmalar yapılıyor?
Tüm dünyada son yıllarda bonzai kullanımı gençler arasında hızlı bir trend çizerek artmakta. Ülkemizde de benzer bir durum hâkim. 
Yıllar önce 2000'li yılların başlarında ülkemizden Fulbright Bursu ile birçok değişik meslek grubundan kişi ABD'de uyuşturucu ile ilgili eğitimelere gönderildi. Bugün bulunduğumuz yerden baktığımda aslında Fulbright gibi bir kurumun niye bunu yaptığını çok iyi anlayabiliyorum. Tehlikenin bu boyutlara ulaşabileceğini görebildikleri için olsa gerek. Harcayacak çok paraları olduğu için değil herhalde. Biz bu konuda örgütlenip, bu durumla savaşabilmek adına harekete geçebilmemiz için... Biz üstüne yatıp uyumuşuz.  Çok yakın zamana kadar birçok profesyonel ve yetkili kişi maalesef uyuşturucu kullanma yaşının ne kadar aşağıya çekildiğinin farkında değildi. Biz kriz durumlarında uyanan bir toplum olduğumuz için ancak bir 15 yıl sonra ne yapabiliriz diye uyanabilmişiz. Olayın bu boyuta ulaştığına şaşırıyoruz ve ne yapacağımızı bilmez bir durumdayız bir yandan da. Daha yeni Başbakanlık bünyesinde uyuşturucu ile mücadele ile ilgili bir komisyon oluşturulabildi. İktidar değişirse ne olur. Alaşağı mı olur bu komisyon bilinmez, ne kadar etkin iş yapabilir bu komisyon v.b. birçok endişe var beynimde bu konu ile ilgili. Olayın rehabilitasyon ayağı ile de ilgili birçok eksikliğimiz var bir yandan da.
 

HALI ALTI

Kıbrıs halkının egosu çok yüksek, nedenleri?
Egosu yüksekten kastınız ne bilmiyorum ama benim adada çalıştığım geçen 2 yılda tespit ettiğim şu oldu. Evet, bizler eğitim seviyesi yüksek bir toplumda yaşıyoruz. Ancak birçok alanda bilgisiz hatta cahil olduğumuzu da kabul etmeliyiz. Ben bir hekim olarak kendi meslek alanıma baktığımda insanları sağlıkla ilgili, özellikle akıl sağlığı ile ilgili çok büyük bilgi eksikliği olduğunu görüyorum. Tabii ki bu bilgisizlik ve yanlış inançlar insanların yerli yersiz birçok önyargı geliştirmelerine neden oluyor.
Bir taraftan da baktığımda gerçeklikleri ile kolaylıkla yüzleşebilen bir düzeyde değiliz. Daha çok bastırma savunma düzeneğini kullanarak sorunlarımızdan kaçıyoruz, yüzleşmeden, çözmeden... Bastırma ilkel bir savunma düzeneği aslında. Tıpkı, sorunu çözmeden halı altına süpürmeye benziyor. İnsanın bilinçaltına süpürüp üstünü örttüğü her şey bilincini rahatsız edecektir bir gün.

Sorunları düşünmemek işimize geliyor…
Tabii ki sorunları hasıraltı etmek o sıradaki en kolay çözüm yolu. Bu kadar çok sorunumuz varken sorunlara sahip çıkmayıp eğlence mekânlarını doldurup taşırmamızın sebebi de bu olsa gerek. Kendimize yaşantılarımızda çok ciddi yanılsamalar yaratmışız. Son model arabalar, son model elektronik aletler ve son model evler ve mobilyalarımız var. Bu bizim kendimize yarattığımız masalsı yanılsamamız ile gerçekliğimiz maalesef örtüşmüyor. Bizler bir 3. dünya ülkesi vatandaşıyız aslında. Bunu yollarımızda, hastanelerimizde, okullarımızda, çevremize baktığımızda görmemiz çok mümkün. Hatta sabah işe giderken yolda içine düştüğünüz veya bin bir manevra ile içine düşmekten kurtulduğunuz ilk çukur bize bu gerçekliği bir tokat gibi yüzünüze çarpmakta. Sorunları masaya yatırmak ve onlarla hesaplaşmayı başarmak, kendinizle günah ve sevabınızla yüzleşebilmek zordur. Yükü ağırdır. Sizin belli bir olgunluk seviyesine ulaşmanızı gerektirir. Biz hep vitrini düzeltecek yama çözümlerle uğraşıp duruyoruz. Hep buzdağının tepesini görüyoruz. Sorunu kökten çözmek zor geliyor. Hatta sorunlarımızla kriz durumları yaşanmaya başlandığında göz göze geliyoruz ve ne yapacağını bilmez bir halde oraya buraya saldırıp duruyoruz. Halbuki sorunları küçükken, dallanıp budaklanıp kaos haline gelmeden halletmek, sorunlarla yüzleşmek, hatta oluşmadan önlem almak daha ekonomiktir her zaman. Umarım kısa zamanda bu olgunluk seviyesine ulaşırız ve sorunlarımızla yüzleşmeye en kısa zamanda başlarız. Gidişatımızın hoş olmadığını görmek benim bulunduğum yerden pek de zor değil...

“OL DENİNCE HER ŞEY OLABİLİYOR!”

Kıbrıs gencini nasıl görüyorsunuz?
Kıbrıs genci birçok riski barındıran, birçok ruhsal sıkıntı geliştirmeye açık bana sorarsanız. Çok akıllı, üretken ve yaratıcı olan gençler olduğu gibi, anne babasına bağımlı, her istediği anında olan, dünyanın kendi etraflarında dönebileceğine inanan gençlerin sayısı oldukça fazla. Ebeveynlerinden ayrışıp birey olma süreçlerinde çok ciddi zorluklar yaşanıyor. Çok iç içe geçmiş aile yapılarımız var. Geniş aile her zaman hayatımızda söz sahibi… Bir çocuğun tek anne ve babası yok. Çok ebeveynli çocuklar yetiştiriyoruz. Dedeler, neneler, teyzeler, amcalar, halalar, dayılar işin içinde. Anne babanın koyduğu kuralları diğer aile bireyleri kolaylıkla bozabiliyor. Böylece hiçbir engellenme, olumsuzluk ile karşılaşmadan, kurallara uyması gerekmeden çocuklarımız büyüyor. Hal böyle olunca da ol denince her şeyin olabileceğine inanan, güçlükler karşısında dayanıksız çocuklar, gençler yetiştiriyoruz. Sorun çözme becerisi ve yaratıcılığı birçok gencin veya yetişkinin gelişmemiş. Gençler bunları geliştirmeye de gerek duymuyor. Aileler nasıl olsa bu sorunları çözeceği için, gençlerin böyle bir beceri geliştirmesine gereksinim yok. Uç örnekler görmek çok mümkün; 10 yaşında yemeği annesi tarafından yedirilen çocuklar, tuvalet temizliğini annesine yaptıran çocuklar. Bunların sayısı az değil maalesef. Biraz büyüdüklerinde gençlere aileler tarafından araba, ev, mobilya... Aklınıza gelecek her türlü ihtiyaç derhal karşılanıyor. Sizin her ihtiyacınızı karşılayan ebeveyn sizi elbet gözünde büyütemeyecek ve yapışık, bağımlı bir yaşantıyı devam ettirmenize izin verecektir.

Ailelerin ne yapması gerekiyor?
Sağlıklı olan çocuğa gelişim dönemine uygun görev ve sorumluluklar vererek, çerçeve çizerek, sınır ve kurallar koyarak onların hayata dayanıklı bireyler olmalarını sağlamaktır. Bunu yapamadığınız her an çocuğunuz oyun oynamak için dışarıya çıkmaya başladığı andan itibaren sorunlar yaşamaya ve ruhsal sıkıntılar yaşamaya başlayacaktır. Ruh sağlığı iyi çocuklar ve gençler yetiştirmenin yolu buradan geçmektedir. Belli bir yaştan sonra da çocuklarımızın yuvadan uçup gitmelerine ve kendi sorunlarını çözmelerine olanak sağlamazsak bu kuşaklardır devam eden bağımlı, kaygılı kişilikler yetiştirmekle ilgili toplumsal patolojimizi çözmemiz mümkün olamayacaktır.

Bu haber toplam 1395 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 194. Sayısı

Adres Kıbrıs 194. Sayısı