1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. 21. Yüzyıl’a 68 Ruhuyla Direnmek
21. Yüzyıl’a 68 Ruhuyla Direnmek

21. Yüzyıl’a 68 Ruhuyla Direnmek

. “68 ruhu” pelesenk bir tanım olsa da bugün üretilmesi gereken alternatif direnişin şüphesiz en önemli kilit taşını temsil ediyor.

A+A-

 

Halil DURANAY*
hduranay@gmail.com

“…bu ihtilalci gruplara göre burjuvaziyi ortadan kaldırmak için radyoaktiv dalgalar kullanılacak. Ancak ondan sonra yeni bir medeniyet doğacağını müjdeliyorlar. Yeni bir medeniyet? Nasıl bir medeniyet? Anarşi mi? Korkunç totaliter bir rejim mi?”

 

Yeni düzen arayışında olan 68 gençlerinin düşmanlarını radyoaktif bir imha ile yok edip, korkunç bir rejim inşa edecekleri iddiası Raymond Marcellin’e ait. Marcellin’in yukarıdaki iddiası 68 olayları sırasında Fransa İçişleri Bakanı iken kaleme aldığı ve devlet eliyle hızlıca dağıtıma giren “Kamu Düzeni & İhtilalci Gruplar” kitapçığından ya da diğer adıyla “Dünya Talebe Olaylarında Alınacak Tedbirler” metninden. Bu metin o kadar ciddi bir yayılma göstermiştir ki hızlıca birçok dile çevrildi, yayınevi ibaresi olmaksızın 1970’de Türkçe’ye de çevrildi. 68’deki kırılmanın süratli bir şekilde tüm dünyaya yayıldığını ve aslında 21. Yüzyıldaki siyasi ve kültürel anominin de tetikleyicisi olduğunu söylemek çok tuhaf olmayacaktır.

68 izleği şüphesiz sadece Fransa’daki hareketten ibaret değildi, 20. Yüzyılın ikinci yarısı itibariyle batıda başlayan sosyolojik kırılmaların bütünlüğünün bir parçasıydı. Vietnam Savaşı karşıtı sivil uyanış, Radikal Feministler, hacimli LGBT politikleşmesi, Kara Panterler, Cezayir Olayları, Türkiye’nin 27 Mayıs ve 12 Mart arasındaki dönüşümü ve Kıbrıs’ın 60lar’da geçirdiği süreç… liste uzar gider. 60lar itibariyle dünyada ne oluyordu? cevabı Bakan Marcellin’de; “yeni bir medeniyet doğacağı müjdeleniyordu”.

Adolf Eichmann’ın yakalanıp, yargılandıktan sonra idam edilmesi ve kendini savunması sırasındaki konformist özrü aslında batı için önemli bir vertigoydu. 2. Dünya Savaşı sırasında felç olmuş batı entelijansiyası, savaştan sonraki on yıllık travma döneminde dahi, hala içinde bulundukları çıkmazın bir modernite kapanı olduğunu farkedememişlerdi. Auschwitz’lerdeki katliamların temel sorumlusu Eichmann’ın savunması ve idamı, batının Auschwitz’le doğru dürüst ilk yüzleşmesi oldu ve modernizmi ilk kez ameliyat masasına yatıracak ışığı da yaktı.

Modernitenin hem hiyerarşik olarak örgütlenmiş yapısı hem de yinelgen ilerlemecilik aklının artık yürütülemeyeceği anlaşıldı. Toplum, artık Marx’ın ya da Durkheim’ın eleştirel de olsa yapı normlarına bağlı tanımlarıyla kavranamazdı. 60lar boyunca yerin delikli taraflarından gelen tüm toplumsal hareketler, konvensiyonel hiyerarşik olarak örgütlenmiş yapılarına ait değildi. d.a. levy; Varoş Manastırı’nda, Amerikalıların, Hippileri ayrı bir ırk hatta uzaydan gelmiş ayrı bir kavim olarak okuduklarını alaycı bir dille söyler. Buradaki ironi aslında basitçe şunu gösteriyor; yeraltından gelen ve 60lar boyunca dünyanın birçok coğrafyasında kendini gösteren toplumsal hareketler, uyandıkları toplumun bir parçası olamayacak kadar yabancı/harici muamelesi görmüştü. Modernizmin 60’lardaki kırılması ve kritik düşüncenin yeni yönelimleri postmoderniteyi uyandıracak ilk sinyallerdi. Baudrillard’ın modernite çerçevesinin kırılıp artık çerçeve dışına savrulma açlığını, 68’de Nanterre Üniversitesi'nde Fransız öğrenciler doğuruyordu üstelik kullandıkları tüm radikal siyasi jargona rağmen, pek sevmedikleri Nietzsche’nin onlardan yıllar evvel açtığı yolu izleyerek. Aynı zamanda 68’deki kırılma, Deleuze’ün kısa zaman sonra Guattari ile filizlendirecekleri rizom fikrinin de canlı örneğiydi.

Modernizm her ne kadar kırılmaya başlasa da, 68’in siyasi hegemonyası  modernizmin teleolojik kapanına sıkışmıştı. Buradaki ince nokta sürecin başarısı ya da başarısızlığı değil, tam tersi Postmodernite için önemli olan “durumun” uyarılmasıdır.

68’deki devrimsel Büyük Anlatı çöküşü şimdiyi anlamak için çok önemli. 21. Yüzyıl içinde tanık olduğumuz Gezi, Tahrir, Arap Baharı, Londra & Wall Street işgal eylemleri gibi Castells’in ağzıyla Ağ Toplumu’nun göstergesi hareketler, 68 sonrası rizom olgusunun en nitelikli örnekleridir. 21. Yüzyıla baktığımızda, Marcellin’in korktuğu gibi yeni bir medeniyet doğmadı aksine doğmasına da gerek yok. Aksi halde yeni bir düzen ya da medeniyet inşası, bizi gerisin geriye modernizmin teleolojik bataklığına saplardı. 68 Mayısı, rizom ve alternatif bir saha oluşturmasıyla, bugün içinde bulunduğumuz Ağ Toplumu’na yol açtı.

Şimdi içinde bulunduğumuz büyük çürüme çağı “yeni” olana “alternatifi” üretmemiz gerektiğini gün aşırı gösteriyor. Berardi’nin Derin Direniş ilkesini takip ederek; bugün kendimizi hiyerarşik olarak örgütlenmiş modernist yapıların diktasından kurtarmanın yollarını arıyorsak, yapıları yok etmeye yeltenmek çok da önemli değil. Çünkü diktanın gücü, sadece yapıların içinde varolmuyor -aksine bugün, yazılımların, günlük hayatımızı yöneten tekno-linguistik otomatizmin ve tüketimin, rekabetin ve korkunun fiziksel otomatizminin içine gizliyor kendini.

68 kırılmasının yolunu izlemek önemli ama alternatif bir direnişle modernitenin kofluklarına ve çürüklerine karşı mücadele etmenin gerçekliğini ıskalamadan. “68 ruhu” pelesenk bir tanım olsa da bugün üretilmesi gereken alternatif direnişin şüphesiz en önemli kilit taşını temsil ediyor.

Yüzüncü yaşını da görmek umuduyla…

*Yazar, Kült Neşriyat Genel Yayın Yönetmeni’dir.

Bu haber toplam 2495 defa okunmuştur
Gaile 452. Sayısı

Gaile 452. Sayısı