1. YAZARLAR

  2. Ongun Talat

  3. 2002 kuşağı sırasını mı bekliyor?
Ongun Talat

Ongun Talat

2002 kuşağı sırasını mı bekliyor?

A+A-

 

Savaş tamtamlarının korkunç gürültüsüyle, toplumsal felaketlerin susmayan siren sesleri. Toplum sıkışmış. Durmadan çürüyen bir gemide, dışarıdan gelen korkunç dalgaların ezici kuvveti altında, hiç bir yere gidemiyoruz. 

Her şeyin sarpa sardığı böyle bir haftanın ertesinde, neyi nasıl düşüneceğimizi hiç bilemezken, benim dudaklarım bir soruyla kıpırdıyor. 

“Tüm bunlar olurken, benim kuşağım nerede?”

Döneme tanık olanlar bileceklerdir. Kıbrıslı Türklerin referandum haklarını kazandıkları büyük toplumsal harekette baş aktörlerden biri dönemin gençliğiydi. 

Benim kuşağım işte o dönemin gençleri. 90’lı yılların ikinci yarısından itibaren soldaki siyasi partilerde örgütlenmeye başlayan, daha sonra büyük başkaldırı günlerinde gençlik hareketini örgütleyen kitle. Kimileri Nisan referandumuna atıfla 2004 kuşağı diyecektir, ancak ben gençlik hareketinin kitleselleştiği 2002 yılını baz alıyorum. 

O dönemdeki barış mücadelesinin çocukları, kendi evlerinden başlayarak, büyük bir mücadele verdiler. Üniversitelerde ve liselerde örgütlendiler. Okullardaki “milliyetçi” hocalarla tartışarak, köylerde kapı kapı bildiri dağıtarak, kısacası insanların gözlerinin içerisine bakarak “politika yapmayı” öğrendiler. 

Milliyetçi tabular karşısında argüman üretmeyi, televizyon programlarında cansiperane tartışmayı, hak elde etmek için eylem yapmayı ve her şeyden öte, değişimi talep etmeyi öğrendiler. Mitinglerde güvenliği  sağlarken ya da afişleme yaparken, dayanışmayı yürekten paylaştılar.

Yani benim kuşağım, çoğu zaman daha önceki kuşaklar tarafından küçümsense de, aslında hep “politik” bir kuşak oldu. Bu yüzden belli başlı örnekler dışında günümüz sol siyasetinde bu kadar etkisiz kalmış olmamız bence şaşırtıcı olmalı.

Bugün bir çok kamusal mecrada kendini gösteren o dönemin çözüm aktivisti gençleri, siyasi sahneden elbette tamamen çekilmediler. Aralarında sivil toplum, sendikalar ve siyasi partilerde görev alanlar oldu. Hak ve özgürlükler temelinde örgütlenen hareketlere katılanlar veya iki toplumlu aktivist olanlar. Bir de tek tük de olsa, siyasete atılanlar, yani siyasetçi olanlar. 

Peki bütün bu mecralarda kendimizce uğraşırken, gerçekten de biz siyasi anlamda bir kuşak sayılabilir miyiz? Ortak siyasi değerleri paylaşmaya devam ediyor muyuz örneğin? Ortak amaçları, dayanışmacı ilkeleri, değişimi, barışı talep etmeyi hala sürdürüyor muyuz? 

Bu soruların yanıtını vermek için henüz erken. İşin gerçeğini ancak bir kaç yıl geçtikten ve yaşıtlarımız toplumu etkileme yetkinliğine tamamen kavuştuktan sonra öğrenebileceğiz.

O zaman sol siyasette bir kuşak olarak tanımlanabilecek sorumluluğu alabilecek miyiz, bunu göreceğiz.  Büyük mücadele günlerinde edindiğimiz ilkeleri topluma yeniden önerecek güce ulaşıp ulaşamayacağımızı anlayacağız.

Yakın gelecekteki sol siyaseti, çok genç yaşta politik bireyler olarak yetişmiş olmamıza rağmen, etkileyip etkilemeyeceğimiz belirsiz.

Belki de köşemize sokulup melankolik bir “geçmiş güzel günler” hayaliyle hüzünlenecek, “Altın Çağımızı” düşünüp hayıflanarak, erkenden yaşlanacağız. 

Veya belki de dümene geçecek, toplumu değişim ve dayanışma kültürüyle yeniden buluşturan bir politik çizgiyi uygulamaya başlayacağız.

Dediğim gibi, fazla uzak değil, az kaldı. Çok yakında 2002 kuşağı diye bir şey var mı, hep birlikte anlayacağız.
 

Bu yazı toplam 2728 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar