1. YAZARLAR

  2. Ferdi Sabit Soyer

  3. 16 Örgüt; Talat’tan, Özersay’a
Ferdi Sabit Soyer

Ferdi Sabit Soyer

16 Örgüt; Talat’tan, Özersay’a

A+A-


Aralarında KTTO,KTEZO, İşverenler Sendikası, İŞAD,  KITOB ,KITSAB,GİAD, Taş Ocakları ve Gıda İthalatçıları Birlikleri, KTİMB; SÜİB ve KTSO Genç Profesyoneller gibi iş dünyasının örgütleri yanı sıra,KAMU-SEN, HÜR-İŞ gibi sendikaların yer aldığı 16 sivil toplum örgütü, Sayın Downer’e, iki lideri görüştürmek maksadına bağlı düzenlediği yemek öncesi bir mektup ilettiğini basından okuduk.
Bu çabalarından ötürü, bu 16 sivil toplum örgütünü kutlamak gerekir. Üstelik yolladıkları mektupta ki ana tema çok önemlidir. Kıbrıslı Türklerin, acil bir çözümü talep ettiği ve eğer 2014 yılına kadar da bir çözüm bulunmazsa, K.T.halkının çözüme dönük isteğinin zarar göreceğini vurgulamaktadırlar.
Mektup’ta;  Güneyden yapılan ve görüşmelerin, “2012 yılında bırakılan yerden başlamayacağına” dair açıklamaların endişe yarattığı belirtilerek; ”bütün süreci çöpe atıp, her şeye sıfırdan başlamak gibi bir hakkının “ Sayın Anasatasiadis’te olmadığı  hatırlatılmaktadır. İşte mesele budur…
Bu mektupta kibarca ifade edilen bir nokta daha var. (Ki ben buna karşıyım) Çünkü tecrübe göstermiştir ki İyi niyetle göz yumulan bu olgu, aksi sonuç vermektedir. Çünkü mektup şöyle devam etmektedir.”Liderlik değişiminin  gerek görüşme metodunda, gerekse önceliklerde bazı düzenlemeler gerektirebileceğini kabul etmekle birlikte, bunun bizi, 2013’te kapsamlı bir çözüm bulma hedefimizden çıkartmasını kabul etmeyiz”
Evet, işte bence pek çok doğru yanında, bu yanlıştır. Çünkü metot farkı dediğiniz şey, eğer görüşmelerin liderler düzeyinden çıkıp, temsilciler düzeyine çekilmesi ise, o zaman endişe ettiğiniz husus, yani zamanın geçmesine  zaten olanak verilmiş olur..
Ancak, her şeye rağmen, 16 sivil toplum örgütünün bu girişimi, son derece yerindedir. İşte bu nedenle, Sendikalar Platformunun veya sol siyasi güçlerin, bu süreçte büyük boşluk yarattıkları bu alana, hiç olmazsa, bir ses verilmesi bakımından bu mektup büyük önem taşıdı.
İşte, bu aşamada, geçen haftalarda yazdığım makalelerde, hep, bu hususlara dikkat çekmiştim. Konunun içindeki tehlikeyi en açık yansıtan demeç,  Anastasidis Hükümetinin, koalisyon ortağının temsilcisi olan Savunma Bakanının verdiği demeçtir..
Çünkü, söz konusu Savunma Bakanı,” görüşmelerin temellerinin değişmesi” gerektiği üzerinde durdu. Bu çok açıktır ki DİKO’nun, çözümsüzlüğü uzatma ve statükonun sürmesine dair siyasetinin yansımasıdır bu yaklaşım..Temel tartışması, konum tartışması bana,  Rahmetli Sayın Denktaş’ın en sevdiği usulleri hatırlattı. Elence, konuşmasa, bu Savunma Bakanının, o mektepten mezun olduğunu zan edecektim!..
Şimdi, söz konusu Savunma Bakanı;  istediği kadar Federal Çözümden yana olduğunu söylesin. Federal Çözüm ifadesini kullansın, görüşmelerin temellerinin değişmesini talep etmek demek, tüm süreçlerin çöpe atılması ve statükonun sürmesinin savunulması demektir.
Çünkü, Anastasiadis’in bu siyaseti  ve görüşmelerin yaşanan, sürecin üzerinden devam ettirmekten kaçınması;  Eroğlunun da buna ciddi karşı ses vermemesi, bir başka şeyi üretmektedir. Başka niyetleri öne atmaktadır.
Bu da statükonun negatif bazı unsurlarının daha törpülenmesi ve Bütünlüklü çözümden, onun toprak, mülkiyet ve yetki paylaşımı gibi, iç siyasette zorluk yaratan noktalarından kaçmaya çalışmak. Ve sürecin farklılaşarak, konunun  Maraş’ın iadesi, Ercan ve Mağusa limanın açılması ve “GAZ’dan  PAY” alınmasına indirgenmesine yol açmaktadır.
Sayın Egemen Bağışın son demeci, bu bağlamda ip uçları veren bir öneme sahiptir...Çünkü Kıbrıs sorunun çözüm sürecinin uzaması, Doğu Akdeniz’deki global çıkarları negatif etkilemektedir. Bunun için kısmı yumuşama adımları ile Global çıkarların önünün açılması, büyük güçlere daha fazla cazip gelmektedir
Zaten, nasıl olmasa Ercan’ın satılıp da parasının 13. Maaş olarak alınması hazmını Kuzeyde gösteren bir toplum . Kriz nedeni ile egemenlik haklarını, “troikaya “ bir iki bağırmadan sonra teslim eden güneydeki toplumu.
Kıbrıslıların;  kimlik, varlık, statü  gibi zorlu ve ilkesel konulardaki zorunlu ve zorlu ; al- verin içine girme yolunun sonundaki çözüm konusundaki, korkaklıkları ve tarihe saplanmış kalmış tutuculukları da açıktır. Tarihin esiri olan bu toplumların, çıkarcılıkları da açıktır ve bu tarihe saplanıp kalma  hali çıkarcılığın mazereti olmaktadır..
İşte bundan ötürü da ;  gündelik yaşamın kısmen iyileştirmesine dönük gelişmelerin, daha az riskli ve özlü konulardaki sıkıntının çok gerisinde kalacağı gerçeği de, bu büyük güçleri, buna sevk etmektedir.
En geçer akçe sözün, aydınlar arasında dahi, “halk cebindeki paraya bakar” sözü olduğu. “Herkesin bir fiyatı vardır” sözünün, aydınlar arasında dahi kolayca ifade edilebildiği bu ülkede. İlkeselliğin “fukaralığı” yanında, kolaycılığın, fırsatçılığın ve gündelik çıkarın, “zenginliğinin” önde olduğu da bir gerçek iken, Bütünlüklü çözüm ısrarından kaçışın, çözüm isteyenlerde dahi, bu noktada kolaylaştığı da bir gerçektir.
Görüşmelerin kaldığı yerden devam etmesi konusuna  dönük bu duyarsızlık, bu anlamda  olağan sayılır.
Varsın sürsün siyasi bölünme ve varsın sürsün çözümsüzlük. Nasıl, olmasa “Gazdan pay alacağız”, nasıl olmasa Maraş ve Ercan açılacak, gelsin paralar! NATO ve AB diğer pek çok konunun şemsiyesi zaten olabiliyor.
Evet, bu olay yanı sıra, yani iyileştirme, kısmı Güven Artıracak tedbirler yanı sıra, Özlü Görüşmeler ve Bütünlüklü Çözüme duyarlılık da var olsa, eh yüreğim yanmaz. Statüko farklı biçimde o zaman süremez.
HIRİSTOFYAS’IN AÇIKLAMALARI
Bunlar yaşanırken, Sayın Hristofyas’ın; Sayın Downer’in, görüşme süreçlerinde, olanı biteni yansıtan söz konusu belgesine dair açıklaması, gündeme girdi. Sayın Hıristofyas, söz konusu açıklamasında bu temelde görüşmelerin sürmesini açıkça savunurken, Downer’in belgesinde yer alan bazı yakınlaşma konularının, gerçeği tam yansıtmadığı üzerinde durdu. Bununla ilgili açıklamalar yaptı.
Burada, bence Sayın Mehmet Ali Talat ile Sayın Kudret Özersay ve Sayın Özdil Nami’ye de büyük görev düşüyor inancındayım.  Çünkü geçtiğimiz hafta, Sayın Tomazos Celebis’in yaptığı özlü açıklamalara değinmiştim.Onu kutladım.
Sayın Mehmet Ali Talat, bence Eroğlundan, o belgeyi alıp incelemeli, Eroğlu bunu vermeli. Sayın Talat’ta, kendi döneminde oluşan yakınlaşma olgularının, bu belgede bütünü ile yansıyıp yansımadığını değerlendirmelidir.  Sayın Hıristofyas’ın değerlendirmelerini de incelemeli ve  yorum yapmalıdır.  Sayın Özdil Nami de bunu yapmalıdır.
Ayrıca, Sayın Kudret Özersay, açıklık ve şeffaflığa dönük gerçekten önemli bir etkinlik içinde olan bir insan olarak, toplumun önüne, Downer belgesi ve bunun içeriği ile ilgili görüşlerini açıkça koymalıdır. Üstelik, sorumluluk yüklenmiş bir insanımız olarak, neden görüşmelerin kaldığı yerden devam etmesine dair Güneydeki bu kaçış çabasına bağlı olarak, ısrarla, görüşler ifade etmediğini de doğrusu merak ediyorum.
Çünkü, kendi sorumluluk döneminde; Sayın Eroğlu seçildikten sonra, kendisi, Eroğlu’nun da temsilcisi olarak, Talat’ın bıraktığı yerden devam etme konusunda, dünyadan gelen baskıları yaşayan ve buna cevaplar veren ve sürecin bu kanala girmesinde, emeği olan insanlarımızdan biridir.
Şimdi, güneyde, lider değişimi ile kalındığı yerden ve temelden devam edilmesi talebinin öldürülmeye çalışıldığı bu aşamada, Sayın Eroğlun’daki,  bu tutukluğun, ne olduğunu sorgulaması gerekmez mi?
Sayın Eroğlu görüşmelerin ayni temelden devam etmesini ele almıyor. Buna, Sayın Talat bir iki TV programında  dikkat çekti. Ama ilginçtir, Kıbrıs sorununun çözümünde, dün ve bugün, sorumluluk yüklenmiş insanlar, iç siyasi sorunlarla ilgilenmeyi daha çok seviyor….. Bu ne iştir?

Bu yazı toplam 2017 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar