1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “15 şüpheliden 12’si sorgulandı, İsveç polisinden veriler alındı…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“15 şüpheliden 12’si sorgulandı, İsveç polisinden veriler alındı…”

A+A-

 

 

POLITIS: “Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamının failleri belli ancak hala araştırılıyor…”

 

Lefkoşa, 23 Temmuz 2018 (T.A.K): 1974 yılında Muratağa, Sandallar ve Atlılar katliamının failleri biliniyor olmasına rağmen, Kıbrıslırum yetkililerin yaptığı araştırmada herhangi bir sonuca varılmadığı belirtildi. 

Politis gazetesi “Failler Biliniyor Ancak Kovuşturma Açılmıyor” başlığıyla manşetten verdiği ve iç sayfalarında “Katliamın Failleri Biliniyor” başlığıyla ayrıntılarını aktardığı haberinde,  zamanın Kıbrıslırum Başsavcısı Petros Kliridis’in 8 Ekim 2009 tarihinde Polis müdürüne yolladığı mektupla, Volkan gazetesinin 14 Ağustos 2009 tarihinde Muratağa (Maratha), Atlılar (Aloa) ve Sandallar (Sandalari) köylerinde (89 kişi Muratağa ve 37 kişi Atlılar’da) 126 Kıbrıslı Türk’ün öldürülmesinde failler olarak isimlerini yayımladığı 15 Kıbrıslırum’un saptanmasını istediğini yazdı.

Başsavcı Kliridis’in, mektubunda, üzücü olayın açıklığa kavuşmasında kolaylık sağlayacağı düşünülen her türlü verinin toplanmasını istediğini aktaran gazete, Kliridis’in, konunun “ciddi ve acil” olarak kabul edilmesini rica ettiğini de aktardı.

Volkan gazetesinin “Katiller Yargılansın” başlıklı haberine göre,   14 Ağustos 1974 tarihinde Kıbrıslırum, Yunan askeri ve EOKA’cılardan oluşan bir grubun, erkekleri esir olarak alındığı ve Magusa ile Limasol’daki kışlalara götürüldüğü için savunmazsız kalan Atlılar, Muratağa ve Sandallar köyüne saldırdığını kaydeden gazete, çoğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan ve işkence gören 126 Kıbrıslıtürk’e ateş açılarak öldürüldüğünü ve Kıbrıslırum katillerin buldozerlerle açtığı çukurlara gömüldüklerini” belirtti.

“12 ŞÜPHELİ İFADE VERDİ”

2010 yılında, Volkan gazetesinde ismi geçen 15 kişiden 12’sinin ve başka birçok kişinin ifadelerinin alındığını kaydeden gazete, 2010 yazında, dava dosyasının Başsavcıya verildiğini, ardından Başsavcının, 6 ay sonra yeni talimatlarla dosyayı geri verdiğini aktardı.

“İSVEÇ’TEN BOX FILES”

2011 ve 2012 döneminin, konunun araştırılmasında “ölü dönem” olduğunu belirten gazete, bu zaman diliminde, konuyu ele alan soruşturma grubunun değiştiğinin görüldüğünü yazdı.

1974 yılında İsveç polisinden iki deneyimli yetkilinin, olayın araştırılmasını üstlendiğini kaydeden gazete, bu nedenle, 2013 yılında, konuyla ilgili malzemenin alınması için İsveç’ten adli yardım istendiğini belirtti.

2013 yılı sonunda İsveçlilerin bulgularının yer aldığı dört “box files”ın araştırılmak üzere Kıbrıslırum Hukuk Dairesi’ne teslim edildiğini yazan gazete, ardından, dönemin İsveçli yetkilileri ve askerlerinden ifadeler alındığını belirtti.

Gazete, “Par Hedlund” adlı bir yetkilinin ifadesi alınırken, sorgu memurlarının, failler aleyhine kovuşturma açılmasının söz konusu olmadığını doğrudan ifade ettiklerinin aktardı. 

“ÖRTÜŞEN TANIKLIKLAR”

Gazete, Volkan gazetesinin 15 cinayet failinin isimlerini verirken, bugün hayatta olmayan bir Kıbrıslıtürk tanığın, şüphelilerin rakamını 30’a çıkardığını belirterek, her iki listenin de kendilerinin (Politis gazetesinin) elinde olduğunu belirtti.

Yapılan karşılaştırmada, Volkan gazetesinin yayımladığı isimlerin, Kıbrıslıtürk’ün ifadesindeki ilk 15 kişiyle aynı olduğunu savunan gazete, iki listenin de yazılmasında aynı kaynakların söz konusu olabileceği değerlendirmesinde bulundu.

Gazete edindiği bilgilere göre bu kaynağın, 10 Temmuz ile 14 Ağustos tarihleri arasında, hangi Kıbrıslırum köylünün, Kıbrıslıtürklerin esir olarak yakalanmasına ve şiddet uygulanmasına katıldıklarını görecek ve bilecek bir konumda olan Kıbrıslırum olduğunu iddia etti.

Gazete ayrıca 2013 yılı sonlarında Polis raporuna göre, olay kısmen de olsa açıklığa kavuşmasına rağmen, cezai kovuşturma gerektirecek ifadenin alınmasının mümkün olmadığını aktardı.

Habere göre konuyla ilgili  olarak şimdiki Kıbrıslırum Başsavcı Kostas Kliridis’e soru soran gazete herhangi bir yanıt alamadı.

Gazeteye göre önceki Rum Başsavcı Petros Kliridis ise kendisinin araştırmanın başlamasını istediğini ve Polisin birçok kez talimatlarla kendisine geldiğini ifade etti.

“İSİMLERİ BİLİYORLAR ANCAK HİÇBİRŞEY OLMUYOR”

Gazete, 1974’te Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’ne katılan İsveç grubunun ifadesinin alınması için iki Rum yetkilinin 2015 yılında Stockholm’e gittiğini;  Muratağa ve Atlılar’daki olaya bir şekilde müdahil olan askerlerden ve yetililerden onlarca ifade alındığını belirtti.

İfade veren bu kişilerden biri olan ve 1 Eylül 1974’te, Mesarya’da üç köyde toplu mezarlar bulunduğuna dair haberlerin ardından Muratağa’ya ulaşan ilk kişilerden biri olan “Par Hedlund” gazeteye yaptığı açıklamada, o dönemdeki izlenim ve deneyimlerini aktardı.

Kendisinin 2-3 yıl önce ifade için çağrıldığını söyleyen “Hedlund”, ilk sorusunun “Suçlular aleyhinde kovuşturma açmayı düşünüyor musunuz?” olduğunu belirterek, “hayır” yanıtını aldığını ifade etti.

Kendisinin de bu yanıt üzerine “araştırmalarının zaman ve para kaybı” olduğunu söylediğini anlatan “Hedlund”,  iki sorgu memurunun kendisine, araştırmanın hedefinin, olayların aydınlığa kavuşturulması ve faillerin saptanması olduğunu söylediğini belirtti.

“Hedlund”, “Bence (Polis) kimin yaptığını biliyordu, en azından bazılarını. İsimlerini biliyorlar ancak hiçbir şey olmuyor” şeklinde konuştu.

(TAK Ajansı Rumca Haber Bülteni’nden – 23.7.2018)


SOSYAL MEDYADAN…

 

Nilgün Ecvet Orhon: “Ortak vatan, ortak acı…”

Geçtiğimiz günlerde bir Kıbrıslırum “kayıp” ailesiyle birlikte 1974’te öldürülmüş yakınlarının mezarlarına karşılıklı ziyaretler yaparak çiçek koyan Nilgün Ecvet Orhon, sosyal medyadan duygularını paylaştı.

Nilgün Ecvet Orhon, bu karşılıklı ziyaretlerle ilgili olarak şöyle yazdı:

“Ortak vatan, ortak acı...

Bir hayalimi daha gerçekleştirebiliyor olmanın hüznü ve sevinci içindeyim bu gün...

Dün annemin çok özel konukları vardı...

22 Temmuz 1974’de kaybolan ve 2008’de Templos’da kemikleri bulunan Dimitrakis Thomas’ın üç ablası Avgi, Marulla ve Angeligi ve de yeğeni Rula bu hayalimi gerçekleştirebilmeme yardım ettiler... Annemle tanıştılar ve babamın mezarına birlikte çiçek bıraktık... Bu organizeyi Avgi ve Rula ile birlikte ortak bir arkadaşımızın bizi bir araya getirmesiyle tasarladık... Duygularımız aynıydı... Hissettiklerimiz aynı... Hatta onlar güneyden çiçek getirdiler babam için, ben kuzeyden aldım ve o iki çiçek demeti aynı çiçekçiden alınmışçasına eşti...

Ben tarif edilemez duygular içindeyim şu anda ve Dimitrakis’in mezarını ziyaret edeceğim günün sabırsızlığı içindeyim... bu kez Avgi ile onun sevgili kardeşinin mezarında ağlayacağız belki ama bu barışa bir damla olacak...

Kuzeyin aptal şafak nöbetlerine, militarist aptal törenlerine ve güneyin o aptal sınır eylemleri ve açıklamalarına inat biz böyle sessizce barışı sulamaya devam edeceğiz...

Dilerim Rula ve Avgi’nin desteği ve sevgili Hasan’ın yardımıyla başlattığımız bu ilki yayarak çoğaltabiliriz önümüzdeki yıllarda...

Canım babam ve sevgili Dimitrakis... ışıklarda olun ve ben sizden özür diliyorum yurdunuzu bölük, yırtık bıraktığım için...”

“20 ve 22 Temmuz 2018...

Biz barış’a su verdik...

Öyle sarıldık ki... Acılarımızı hissettik... Anladık birbirimizi ve bir daha olmasın, babalar, kardeşler, evlatlar bir daha ölmesin diye kenetlendik...

Barış masada olamıyor madem, biz de onu yüreklerimizde yeşertiriz...”

“Birkaç gündür çok duygusal şeyler oldu hayatımda... Çok istediğim şeyler oldu... Ben ve kardeşlerini savaşta yitirmiş üç kadın buluştuk... Babama ve kardeşlerine birlikte çiçekler sunduk... Birlikte anılarımızı paylaşıp, birlikte ağladık ve birlikte güldük... Sanki hep tanıyorduk birbirimizi... Aynı evde yaşıyormuş gibiydik yıllardır... Tek dilimiz farklıydı... Bir de doğduğumuzda bize yapıştırılan dinimiz... Ama içimizdeki sevgi, yüreğimizdeki acı ve kafamızdaki sorular hep aynıydı... Sarıldık birbirimize, ağladık... Rumca bilmem ama anlattıkları her şeyi anladım... Türkçe bilmezler, anlattığım her şeyi anladılar... Acımız ortaktı, dilimiz acıyı aktardı... Bilmediğimiz dilde ağladık, bilmediğimiz dilde sarıldık birbirimize... Aynı dili konuşsaydık eğer bu kadar anlaşabilir miydik acaba???

Vatan ortak, dert ortak, acı ortak olunca dilin ve dinin önemi kalmıyormuş... İyice anladım bunu...

Benim babamı Rumca konuşan biri vurdu... Onların kardeşini Türkçe konuşan biri... Ama biz, bunca yıldan sonra yurdumuzda barış olsun, babalar, kardeşler tekrar ölmesin diye Kıbrıslıca sarıldık birbirimize... Kıbrıslıca ağladık... Artık kimse savaşlarda giden yakınlarına ağlamasın diye... Biz bir fidan diktik barışa... Yasemin tütsün, büyüsün... Golifalar ölenler için yapılan ayinlerde değil, barış şenliklerinde pişsin diye.... Biz bir damla verdik yüreğimizden... Belki barış gölü olur diye....”

(FACEBOOK - NİLGÜN ECVET ORHON – 20-22 TEMMUZ 2018)

 

 

Bu yazı toplam 1721 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar